4 Ocak 2011 Salı

SOSYAL MEDYA QUO VADİS?


Reklamcılık, halkla ilişkiler, müşteri ilişkileri ve iletişim uzmanları geçtiğimiz ay İzmir Yaşar Üniversitesi’nde bir araya geldi; sosyal medyanın nereye gittiğini konuştu. Yaşar Üniversitesi İletişim Fakültesi Yaratıcı Fikir Atölyesi’nin (YAFA) ev sahipliğinde düzenlenen etkinlikte uzmanlar, geçmişten günümüze sosyal medya ve gelecek yıllarda özellikle halkla ilişkiler ve reklamcılık alanlarında yaşanması beklenen gelişmeleri masaya yatırdı. YAFA’nın Geleceksel Söyleşileri’nin ikincisi olarak gerçekleşen söyleşide, Genna MCG başkanı Selim Tuncer de yer aldı.

Yaşar Üniversitesi Alsancak Yerleşkesi’nde yapılan “Sosyal Medya Quo Vadis? (Sosyal Medya Nereye?)” isimli söyleşiye İstanbul’dan katılan, Gennaration’da ve Türkiye’nin en çok okunan pazarlama iletişimi blogunda yazıları ilgiyle takip edilen Genna MCG Başkanı Selim Tuncer’in yanı sıra; bireysel bankacılık alanında Türkiye’de birçok ilke imza atan, bu konuda projeler hazırlayan, yöneten ve İstanbul Bilgi Üniversitesi MBA programında eğitim veren, CRM danışmanlığı yapan Uğur Özmen; İstanbul Bilgi Üniversitesi MBA, e-MBA Türkçe ve e-MBA İngilizce uzaktan eğitim programlarında “E-Ticaret”, “New Economy & E-Business”, “Yeni Ekonomi ve Elektronik İşletme” ile “İşletme İstatistiği” dersleri veren ve e-ticaret konusunda kitapları bulunan Prof. Dr. Şule Işınsu Özmen ile Yaşar Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler ve Reklamcılık Bölümü’nde, özellikle sosyal medyanın halkla ilişkiler alanına getirdikleriyle ilgili bilimsel çalışmalar yapan Yrd. Doç. Dr. Özlem Aşman Alikılıç ve Yrd. Doç. Dr. Ferah Onat katıldı.

Yaklaşık üç saat süren söyleşi, sadece konuşmacıların sunum yaptığı, izleyicilere sorular sorup yanıt aldığı ve gelen soruları cevapladığı bir etkinlik şeklinde geçmedi. Prof. Dr. Şule Işınsu Özmen, izleyicilere oyunlar oynatırken Uğur Özmen canlandırmalarıyla, Yrd. Doç. Dr. Özlem Aşman Alikılıç da geleneksel mecra ile sosyal mecrayı karşılaştıran ilgi çekici sunumuyla üç saat boyunca izleyicilerin de söyleşiye birebir katılmasını sağladı.

Ferah Onat’ın kısa konuşması ile başlayan panele, geleneksel mecralarda fazla yer verilmemesine rağmen büyük bir izleyici topluluğu katıldı. Konuşmacılar izleyicilere, söyleşiden nasıl haberleri olduğunu sorduklarında, söyleşinin konusu olan cevap da salonu inletti. Konferans salonunu tamamıyla dolduran izleyicinin sayısı, sosyal medyanın gücünü de gözler önüne seriyordu aslında.

Onat’a göre sosyal medya, şirketleri ve bireyleri bir araya getirdi. Politikacıları halkla buluşturdu ve ulaşılmazlığı ortadan kaldırdı. Bu bağlamda itibar, paydaşlarla iletişim ve e-ticaret gibi kavramlar günümüzde üzerine daha fazla konuşulan önemli konular haline geldi. Çalışanların bastırılmaya çalışılan sesleri sosyal medyada yükseldi; kobiler büyük ölçekli firmalarla aynı platformlarda söz sahibi oldular. Artık, bireyler ve kurumlar arama motoru optimizasyonundan çok sosyal medya optimizasyonuna önem veriyorlar.

Yrd. Doç. Dr. Ferah Onat, ev sahibi olarak söyleşinin açılışını yaptıktan sonra sözü A. Selim Tuncer’e bıraktı. İnsanlığın kültürel dönemlerini kısaca açıklayarak söze başlayan Tuncer
‘e göre iletişim sözlü, yazılı, basılı ve elektronik olarak dört dönemden geçtikten sonra, günümüzde internetle birlikte beşinci aşamaya geçildi. İnternetin yer aldığı beşinci basamakta iletişim artık çift yönlü olarak yapılabiliyor. İnterneti elektronik dönemden ayıran en büyük fark da bu. Elektronik iletişimde mesajlar tek yönlü olarak iletilebilirken internet çağında “kablolar çift yönlü çalışıyor.”

Tuncer’e göre, insan her şey ile etkileşim halinde ve var olduğu ilk günden bu yana kendisini ifade etmek istiyor. Ses, ilkel mağara resimleri ve dille başlayan bu serüvende, yazının bulunmasıyla birlikte yeni bir dönemece girilmiş oldu. Tuncer konuşmasına şöyle devam etti: “Toplumsal bir varlık olan insanın en önemli özelliklerinden birisi de kendisiyle, doğayla ve diğer insanlarla sürekli iletişim halinde olması, duygu ve düşüncelerini bir diğerine aktarmasıdır. İnsanın bu özelliği onda varolan iletişim yeteneği ile ilgilidir. İnsanlar çağlar boyu birbirleri ile bu yetenekleri sayesinde etkileşimde bulunmuşlar, kültürlerini, uygarlıklarını geliştirmelerinde bu etkileşimlerinin rolü büyük olmuştur.”


Zaman içinde iletişim; gazete, radyo, telefon gibi araçlarla yukarıdan aşağıya, tek yönlü “kitlesel iletim”e dönüştü.


Antropolog Edward T. Hall’un “The Silent Language” kitabından alıntı yapan Tuncer, “Bugün insan, pratikte bedeniyle yapageldiği her şey için uzantılar geliştirmiştir. Silahların evrimi dişler ve yumrukla başlar, atom bombasıyla sona erer. Giysiler ve evler, insanın biyolojik ısı denetim mekanizmalarının uzantılarıdır. Mobilyalar, çömelmenin ve yere oturmanın yerini alırlar. Sesi hem zaman hem de uzayda taşıyan elektrikli araçlar, mercekler, televizyonlar, telefonlar ve kitaplar maddi uzantıların örnekleridir. Para, emeği yaymanın ve depolamanın bir yoludur. Bir zamanlar ayaklarımız ve sırtımızla yaptığımız şeyi artık ulaşım ve taşımacılık ağlarımız yapıyor. Aslına bakılırsa, insan yapımı bütün maddi şeylere, insanın bir zamanlar bedeniyle ya da bedeninin ilgili parçasıyla yaptığı şeylerin uzantısı olarak bakmak mümkündür.” diyerek şöyle devam etti: “Yazı, hafızamızın bir uzantısıdır. İnternet de hafızamızın, gözümüzün, kulağımızın, zihnimizin, aklımızın ve kalbimizin bir uzantısıdır.” diyerek iletişimin internetle birlikte geldiği noktaya atıflarda bulundu.


Tuncer’e göre sosyal medya çok yönlü, demokratik, yatay ve eşdüzeyli iletişim imkanı sunuyor. Bu bağlamda McLuhan’ın “Artık yolcu yoktur. Herkes mürettebattır.” sözü de doğrulanıyor. “Peki, bu çok yönlü ve eşdüzeyli iletişim ilk kez mi karşımıza çıkmaktadır?” diye soran Tuncer, sosyal medyanın ilk olmadığını, ama bu ölçek ve büyüklükte bir etki kapasitesinin ilk kez oluştuğunu vurguladı.

Geçmişte bireylerin kıraathane, pazaryeri, çeşmebaşları, hamamlar, düğünler ve törenler gibi geleneksel mekanlarda sosyalleştiğini bu mekanlardaa kurdukları iletişimin çift yönlü ve yatay bir iletişim olduğunu belirten Tuncer, internet ile birlikte bu gelenekselliğin sosyal medyaya taşındığını vurguladı. Tuncer şöyle devam etti: “Şimdi internet bizi pazaryerine, çeşmebaşına, kahvehaneye, cemaatin arasına yeniden soktu. Bir kültürel birikim ortamı ve iktidar karşısında halkın kamusal alanı olan kahvehaneyle ilgili olarak Richard Sennett’nin “aktör olarak insan” benzetmesini daha da geniş anlamda internete uyarlamak da mümkündür. İnternetle birlikte eşdüzeyli iletişimin kitlesi genişlemiş, dünya gerçekten de köyleşmiştir. Fiziki mekanın da ortadan kalktığı bu yeni kahvehanede meddah, karagöz, ortaoyunu, âşık gösterileri gibi etkinliklerin yerini de video ve müzik paylaşım siteleri almıştır. Sosyal statüleri, toplumsal sınıfları, cinsiyet ve yaş farklarını, makam ve mevkileri flulaştıran, aynı zamanda çeşitli kültürel havzalardan yayılan kullanıcı içeriğini birbiriyle yüzleştirerek hem çeşitli çatışmalara hem de temasın yarattığı etkileşimlere imkan sağlayıp yeni kültürel kabullere yol açıyor.”

A. Selim Tuncer’den sonra söz, günün belki de en dikkat çekici ve etkileyici konuşmasını yapan Prof. Dr. Şule Işınsu Özmen’deydi. Söze, Yaşar Üniversitesi’ne Foursquare üzerinden “check-in” yaptığını ve buraya “check-in” yapan diğer insanlarla iletişim kurabildiğini belirterek başlayan Şule Özmen, salonda bulunan katılımcılarla birlikte interaktif bir söyleşi gerçekleştirdi.
Katılımcılara “Siz sosyal medyada ne yapıyorsunuz?”, “Siz kimsiniz?”, “Başka kim var?”, “Siz başka ne yapmak istiyorsunuz?”, “Başka kimler olsun istiyorsunuz?” sorularını yöneltti ve aslında insanların ihtiyaçlarının değişmediğini, sadece iletişimin şeklinin ve yönünün değiştiğini belirtti. İnsanların paylaşma ihtiyacının hep var olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Özmen, yeni gelişen teknolojiler ile birlikte sosyal medyada insanların adeta hayatlarını paylaştığını söyledi. Özmen, dinleyicilere “Kimler Facebook, Friendfeed, Twitter, Foursquare kullanıyor?” sorularını da sordu ve neredeyse salondaki tüm eller havaya kalktı.

Foursquare’den yerini tespit eden arkadaşlarının şaşkınlığından bahsederek söyleşiye espri katan Özmen, “İnternette sohbet ediyoruz, fotoğraf paylaşıyoruz, durum paylaşıyoruz. Hatta şu anda kimlerin bu toplantıya katılabildiğini bile görebiliyoruz.” şeklinde konuştu. Şule Özmen, sosyal medyanın şirketler için de önemli olduğunu vurguladı. Ekonominin paradigmalarının değiştiğini ve “emek”, “sermaye” ve “arazi” gibi kavramlara “bilgi” ve “ağlar” paradigmalarının eklendiğini belirtti.

Prof. Dr. Şule Işınsu Özmen, insanların hayatlarını kolaylaştıran sosyal ortamların reklamcılar için çok önemli mecralar olduğundan bahsetti, ancak bazen reklamların kullanıcıları taciz eder hale geldiğini de sözlerine ekledi. Bunu dile getirebilmek için de dinleyicilerden üç tanesini sahneye davet ederek aralarında sohbet etmelerini istedi ve kendisi de eline aldığı bir nesneyi reklam penceresi gibi kullanarak sohbet edenlerin arasında gezdirdi. Sohbette bulunan üç kişi, lafın arasına giren nesne, yani sosyal ortamdaki reklam penceleri yüzünden birbirlerini anlamada zaman zaman güçlük yaşadı ve internet reklamlarının bazen ne kadar can sıkıcı olabildiği bu şekilde anlatılmış oldu. Prof. Dr. Özmen, internet reklamcılığının hep bu şekilde yapılamayacağını, gelecekte bu tarz reklamlara da çözüm bulunacağını savundu.

Günümüzde sosyal medyayı kullanan insanların sayısının arttığını kaydeden Uğur Özmen ise, sosyal medyaya girmek için okuma yazma bilmeye gerek olmadığını söyledi. Kullanıcıların herhangi birine hesap açtırabildiğini belirten Özmen, “Sosyal medyada kendinizi ifade edebilmeniz için okuma yazma bilmenize bile gerek yok. Bazı sosyal paylaşım sitelerinde çeşitli semboller ile kendinizi ifade edebiliyorsunuz.” diye konuştu. Bebeklerin de sosyal medya fırtınasına katıldığını kaydeden Uğur Özmen, “Bebeklerin artık doğmasına bile gerek yok. Yurt dışındaki hastanelerde, doğduğu andan itibaren çocuğun ismi ile bir hesap oluşturuluyor. Doğumdan önce bebek, anne karnını tekmelerse, Twitter’a ‘Bebeğim şu anda karnımı teklemedi. Kesin futbolcu olacak’ yazılıyor” diye konuştu.

Sosyal ağların kişilerin iş hayatını da etkilediğini belirten Özmen, şirketlerin rakiplerini veya müşterilerini sosyal ağlardaki davranışlarına göre değerlendirdiğini söyledi. Özmen, bu yöntemin özellikle satış departmanlarında yaygın bir şekilde kullanıldığını dile getirdi. General Electric firmasının 150 bin kurumsal müşterisini sosyal medyada takip ettiğini ve onların satın alma potansiyellerini incelediğini belirten Uğur Özmen, aslında farkında olmadan sosyal medya kullanarak firmalara satın alma potansiyellerimiz ile ilgili ipuçları verdiğimizi belirtti. Sosyal medya ölçümlemesinin günümüzde oldukça zor olduğunu ancak satın alma gücünün belirlenerek analiz edilmesi gerektiğini vurgulayan Özmen, sosyal medyadaki kanaat liderlerinin düşüncelerinin de satın almada önemli bir faktör olacağını sözlerine ekledi.

Sosyal medya ve demokratikleşme ilişkisine de değinen Uğur Özmen, “Söz kimdeyse iktidar ondadır, sosyal medyada herkesin söz hakkı var; ama güç, bir şekilde en çok sesi çıkanın eline geçer.” diyerek internette sayısız bilginin dolaştığını ve bu bilgileri küçük kuruluşların yönetmesinin zor olduğunu, büyüklerin eline geçtiğinde de güç dengelerinin yine büyüklerden yana olacağını söyledi. Uğur Özmen’e göre, zaman geçtikçe sosyal medyada demokratikleşme önemini yitirecek ve web 3.0 ile eşdüzeyli iletişim kaybolacak. Yani aslında, sosyal medya, herkesin sesini duyurmasını sağlayarak daha demokratik bir ortam yaratıyormuş gibi görünse de, bilgi çağında da iktidar yine güçlüde, yani en çok bilgiye sahip olanda olacak.

A. Selim Tuncer de bu konuya ekleme yaparak “Ne yazık ki ortam bir kahvehaneye dönüşemiyor. Veri analizini kim daha iyi yaparsa o önde olur. İktidar odakları oluşacaktır. Ama ne olursa olsun internet, sivil toplum oluşumlarına ciddi imkanlar sağlıyor. Kitlesel mecraların karşısında bu oluşumların durması çok zorken, internet sayesinde bu mümkün oluyor. Ben çok da karamsar değilim.” dedi.

Daha sonra sözü devralan Yrd. Doç. Dr. Ferah Onat, 21’inci yüzyılın en önemli sivil toplum hareketlerinden biri olan Greenpeace eylemlerinin sosyal medya aracılığı ile yayıldığına dikkat çekti ve Greenpeace’in Facebook sayfasında 200 bin olan olan üye sayısının 700 binlere kadar yükseldiğini ifade etti. Onat, “Türkiye Su Meclisi gibi örgütlerde sosyal medya aracılığı ile hedef kitlelerine ulaştı.” diye konuştu.

Söyleşide son söz, Yrd. Doç. Dr. Özlem Aşman Alikılıç’ındı. Alikılıç, sosyal medyaya karşı olmadığını, ancak sosyal medyanın bazı durumlarda şirketler için kriz yarattığını söyledi. Yakın zamandan örnekler ile bu durumu açıklayan Yrd. Doç. Dr. Alikılıç, “Eski CHP lideri Deniz Baykal’a ait olduğu iddia edilen görüntüler internete düştü. Bazı gruplar Coca Cola yazısının farklı anlamlar barındırdığını iddia ederek internette protesto ettiler.” diye konuştu.

Geleneksel medya ile yeni medyanın karşılaştırmalı analizini maddeler halinde sunan Özlem Alikılıç, sosyal medya trendlerinden YouTube ile Dailymotion üzerindeki video örneklerine ve sosyal medya kampanyalarına kadar sosyal medyanın halkla ilişkilerde ve iletişimde oldukça önemli ölçüde yer aldığını ve bu anlamda çok doğru bir şekilde kullanılması gerektiğini belirtti.

Yakın zamanda e-posta hesaplarımıza gönderilen ve birçok markayı zor durumda bırakan postaların bazılarının kasıtlı yapıldığını ve sosyal medya kullanılarak tüketicide kötü algı oluşturulmaya çalışıldığını da ifade eden Alikılıç’a göre, sosyal medya hayatlarımızı kolaylaştırsa da, bazen bizi zor durumda da bırakabiliyor. Kişilerin, internette yazdıklarının ve paylaştıklarının neredeyse herkes tarafından görülebildiğini söyleyen Alikılıç, cumhurbaşkanının bile bir atama yapılacağı zaman o kişiyi internetten araştırdığını sözlerine ekledi ve “Birileri de sizi araştırıyor olabilir; iş başvurusu yaparken, işverenin de sizi araştırabileceğini hesaba katın!” uyarısında bulundu. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder