13 Ocak 2011 Perşembe

BİR TOPLUM VARDI CANI SIKILAN


Son zamanlarda reklamlara mı taktım nedir, habire onların üzerine düşünüp yazar oldum. Aslında “Bir adam vardı canı sıkılan” reklamı üzerinden bir takım mevzulara değinilmiş ama dayanamadım ve ben de konuyu oraya bağladım. Hepimizin diline böyle dolanmışken, hatta ağzımıza pelesenk olmuşken neden ben de bu reklamı işlemeyeyim dedim.

Önce, reklamın teknik bir hatasından bahsetmek istiyorum. Reklam, Türkiye’nin sayısal gerçekleri baz alınmadan(!) tasarlanmış olsa gerek çünkü son yapılan anketlere göre ülkemizde canı sıkılan bir adam değil, 2.245.000 (2 milyon 245 bin) adam var. Yanlış okumadınız. Reklam veren marka bu kadar kişiye nasıl hizmet sağlayacak bilmiyorum, orada bir adam diyorlar keza (Altyapıyı bir adama göre hazırladılarsa vay hallerine!). Hadi kendilerinden kaynaklanan bu sorunu hallettiler diyelim, o servis devreye girince sıkıntı gidecek gibi değil.

Şimdi “Bu anket can sıkıntısı anketi mi?” diyeceksiniz. Hayır. Anketin konusu, Türkiye’de işsizlik. Efendim, bendeniz sosyoloji mezunu biri olarak, bu konular üzerine biraz kafa yoruyorum. “Rakamlarla Türkiye” gibi başlıklar gördüm mü okumadan duramıyorum. Türkiye İstatistik Kurumu’nun Mayıs-Haziran-Temmuz işsizlik anketi sonuçlarına bir göz attım da, o sayıyı orada gördüm.

Sayılarla arası iyi olan da olmayan da gözünü dört açsın şimdi. Bu bilgiler hepimizi ilgilendiriyor. Nufusumuz 72.567.000 olmuş (Paradan 6 sıfır atıldığından beri nüfus verilerini okurken de atar oldum!). Bunun 51.647.000’i çalışma çağında farzediliyor. Çalışabilir durumdaki kişilerin %8.8’i işsiz. Şimdi bu hesabın bir sağlamasını yapalım: (51.647.000x8.8)/100=4.544.000
Matematikten oldum olası sıkıntı çekmiş olanlar için durumu sadeleştirip açıklıyorum: Türkiye’de çalışma çağında olup da işsiz gezenlerin oranı gerçekten %8.8 olsaydı, işsiz nüfusunun 4 milyon 544 bin olması gerekirdi. Yani bize verilen resmi sayının iki katı! Öyleyse bu sayı nasıl bulunumuş? Elbette ki anketi yapan kurum rakamları kafadan atmıyor.

İşsizler ordusunun bir neferi olarak kabul edilmeniz için öncelikle iş aramanız gerekiyor. Yani üniversiteyi bitirince kocaya varan ve ev hanımı olmayı yeğleyen kızlarımız bu ordunun bir neferi değil. Çalışma çağı geldiği halde çalışmayanlar da var yanı sıra. Mesela benim arkadaşlarımın çoğu işsizlik korkusuyla yüksek lisansa başladı, iş bulunca okulu bıraktı. Ayrıca uzun süre iş arayıp artık yılmış vatandaşlar da işsiz sayılmıyor. Hiç çalışmamış, hazır yiyen veya ailesine bağımlı olanlar da işsiz kabul edilmiyor. Örneğin, mirasyedi gibi sıfatınız varsa bu rakamlar sizi ilgilendirmiyor. Ev hanımları zaten işsiz statüsünde görülmüyor. Onların bir mesleği var: ev hanımlığı ve annelik.

Yani, toplumumuzda resmi olarak canı sıkılan 2 milyon 245 bin kişi var. Bunların %79.4’ü daha önce çalışmış. Bu, %20.6 oranında deneyimsiz işgücü demek. Bir kısmı üniversite mezunu, bir kısmı liseyi bile bitirmemiş (Kafanız iyice karışmasın diye miktarlarını ve yüzdelerini yazmadım). Kentlerde işsizlik oranı %11.2 iken, kırsal kesimde bu oran %5.5 olarak tespit edilmiş. Diğer bir deyişle, köyden kente göçmeyiniz!

Can sıkıntısı yaratan diğer faktörlere kısaca değinmeden önce, resmi olarak canı sıkılmayan ama gizli sıkılganların oranlarına bir göz atalım: Anket sonuçlarına göre, istihdam edilen nüfusun %4’ünün ikinci bir işi daha var ve %5’i iş değiştirmek istiyor. Bu, bir dereceye kadar şu demek olabilir: her işli, potansiyel bir işsizdir(!). Ama gerçek anlamı şudur: iş geldi sıkıntı gitmedi (Sayılardan bile kıssadan hisseler çıkarıyorum kendimce).

Türkiye’de insanların canını sıkan daha pek çok mevzu var elbette; ülkemizde canı sıkılan daha fazla insan var. Okulda öğrencinin canı sıkılıyor mesela, dededen kalmış müfredata makyaj yapılmış; liseler Vahşi Batı’ya dönmüş, dağ kanunları işliyor adeta. Uyuşturucu bakkaldan alınacak yakında. Çalışanların da canı sıkılıyor. Aylardır maaşını alamayan mı, yıllardır aynı maaşla çalışan mı, patronunun tacizine uğrayan mı dersiniz... Sokaktaki adamın da canı sıkılıyor. Belediyeler hizmet getireceğiz diye terör estiriyor yollarda. Caddeler delik deşik, gayya kuyusu gibi de derin o delikler; düşeni geri vermiyor. Ev halkının canı sıkkın. Ay sonları bir türlü başı gibi olmuyor. Kiralar astronomik rakamlara ulaşmış, insanlar yakında uzaya taşınacak zahir. Arada bir çaktırmadan devalüasyon yapılıyor.

Demek ki neymiş? Sadece işsiz kalıp düşününce canımız sıkılmazmış. Görüldüğü üzere ortada böyle bir tablo var. Ortada, canı sıkılan bir toplum var. İşte reklam tam da bu nedenle damardan veriyor sloganı. Her ne kadar, reklamda sayı yanlış(!) verilse de memlekette hemen herkesin canının nasıl sıkıldığını iyi biliyorlar. Reklamı yapan, fikri bulan kimseyi, canı gönülden tebrik ediyorum. Kültürel koda bu kadar uyumlu, içinde bulunduğu toplumu bu kadar iyi yansıtan, melodisi son derece yalın, anlaşılır ve akılda kalıcı bir reklam yaptıkları için... Bence bu yıl kristal elma, altın ayı, gümüş şamdan ve bronz madalya(!) onların.

Anketle ilgili detayları merak edenler www.tuik.gov.tr adresine başvurabilirler.

2006'dan...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder