8 Şubat 2012 Çarşamba

MUŞAMBA 08.02.2012


Geçen hafta sayfadaki yerimizi alamadık. Ama sayfa boş mu kaldı? Hayır. Söz uçuyor, yazı kalıyor neyse ki.

Yazı kalıyor, demişken, internet demokratikleştiriyor. Herkesin bilgiye ulaşma şansını ve imkanını eşitliyor, evet. Öte yandan, işin içine telif hakları unsuru giriyor. Artık şuraya çıkardığınız her bir cümle dünya malı. Söz gelimi, buradan benim herhangi bir cümlemi kopyalayarak, Facebook’unuzda durum güncellemesi yapabilir ve kendinizin imalatıymış gibi arkadaş listenize yutturabilirsiniz. Elinizi vicdanınıza koyun, siz bilirsiniz.

İnternet yokken yazılan diğer eserler de çalınıyordu, hoş. Geçenlerde bir arkadaşım dizi senaryosu yazıp kanallardan birine teklif götürmeye hazırlanıyormuş. Evine gelen bir oyuncu arkadaşına senaryodan bahsetmiş. Bizimki teklifi kanala götüremeden, öbür oğlan araya adam koyup kanala kendisi gitmiş, teklifi azıcık modifiye edip kanal yöneticisine vermiş. Anlayacağınız, eseri çalmış. O değil, gelmişken arkadaşımın evinden 1988 yılı bir şişe iskoç viski, dedesinden kalan protez damak ve bir kutu da prezervatif çalmış. Tam bir puşt çıkmış herif.

Asteriks, sen de adam mısın?


Habere dikkat! Biraz eski, ama bahane müthiş. Yıllar evvel de milletvekili Kamer Genç’in başına böyle bir şey gelmişti. “Hanımla çiçek suluyoruz” demişti. O günden beri bütün kadınlar çiçektir ve çiçekler su ister, anasını satayım. Tabi, gazeteciliğin verdiği tarafsızlıkla, görmüş olduğunuz  habere yorum katmamışlar, ki bazı haberler yorum istemez. Bu haber de yorumsuzluğu hak ediyor. Adeta bir Zaytung haberi azizim. İbretlik bir paylaşım fesübhanallah!

Anatomik bozuklukmuş (!)


Şu R&B tayfasına, emo’lara, apaçilere kılım. Hem de şiddetle... Pantolonu bu kadar yere indirmenin, donu aşağı sarkıtmanın manası nedir? Şahsen ben, kemerim azıcık aşağı indi mi, rahatsızlıktan duramıyorum. Pantolonun ağı bu kadar aşağı sarkarken nasıl rahat ederler bilmem. Şalvar olsa, onu da anlayacağım. Ağı aşağıda, ama lastiği belde, diyeceğim. O da değil. Neyse, akıl sır erdiremediğimiz sırrı sonunda çözmüşler. İsviçreli bilimadamlarına kocaman bir alkış!

Sizi uyarmıştım!


Pazartesi günü, dizileri hayranlıkla izlemenizi ama hayvanlaşmamanızı söylemiştim, değil mi. ‘Bu kadar etkilenmeyin, gerçek hayat sanallaşır sonra’ gibisinden inceden mesajlar vermeye çalıştım. Anlamayanlar olmuş olabilir. Daha somut anlatalım. Resimdeki çocuğa bakınız efendim. Bunlardan gerçek hayatta çok var. Yani diyorum ki, İstiklal Caddesi’nde gezerken kitapçı vitrinine bakıp Yaprak Dökümü kitabını görünce “Aaaa! Kitabı çıkmış!” diyenini duyduk. Titre ve kendine gel Türkiye! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcut, televizyon dizilerinde değil.

Hitabeyi nereye kaldıralım?

‘Atatürk'ün Gençliğe Hitabesi’ni kaldırma tartışmaları gündeme geldi bu ara. Bir arkadaşım, “15 santim yukarı kaldıralım da herkes görsün” diyor. Galiba arka sıradakiler görememiş. Kalksın. Göremeyenler ayağa kalksın. Andımız, İstiklal Marşı’mız, Gençliğe Hitabe, paralardan Atatürk, tüm resmi bayramlar kalksın. Kimliksiz, çapsız, özünü bilmeyen bir millet olalım. Zaten uyuşturdunuz yeni neslin beynini dizilerle, boş beleş evlenme programları ve yarışmalarla. Ne olacak ki? Canlarına minnet bu gariplerin. Sonra dindar mı olurlar, tinerci mi olurlar, orasını bilemem. Dindarlığın tam zıttının tinerci olmadığı kesin. Ama, bu kafayla sübhanekeyi bile ezberleyebileceklerini sanmıyorum. Dizilere enstalasyon yapmak lazım galiba. Tecavüz temaları yerine biraz da insan olmanın 5 şartı işlense, daha güzel bir toplum olabiliriz. Ne dindarlar gördüm, içinde insan yoktu.

İçmek yürek ister!


Azerbaycan’da bir votka şişesinin üzerinde yazılan talimatname. Aman, bunu okumadan Azeri votkası içmeyin sakın!

Efenim, Türkçe’si, şöyle:
Bu yararlı şeyin (!) hazırlanmasında özel seçilmiş buğdaydan yüksek teknolojiyle elde edilmiş ekolojik, temiz, ekstra tipli etil akol ve yumuşatılmış su kullanılmıştır.
İçmeden önce soğutunuz.

Sanıyor musunuz ki, sadece Azerice bize komik geliyor. Onlar da bize gülüyorlar, hiç endişeniz olmasın. ‘Anasını satayım’ dediğinizde çok gülüyorlar. “İnsan hiç anasını satar mı canım? Olur mu öyle şey? Yapmayın allahaşkına, puhhaaaa!!!" diyorlar.

Bana korkunun resmini yapabilir misin Abidin?


Çocuk telekside asılı kalmış; nasıl olduysa, t-bar onu yukarı çekmiş. Olacak iş değil, ama olmuş. Çocuk da pek sakin. Benim bu korkuyu yenmem için bacaklarımı morartmam gerekti. O esnada ben asılı kalmış olsam var ya, korkudan bayılırdım herhalde. Çocuk olmak ne güzel. Cehalet mutlulutur, cesarettir. Don Kişotluk’tur.

Bu haftalık da bu kadar. Kendinize sıcak bi çay koyun, ya da sahlep. Pencereye pıtır pıtır vuran kar tanelerini izleye izleye için.

Karınız bol olsun. 

4 yorum:

  1. enerji düşüklüğü sezinliyorum...

    kanatlanman lazım...
    ;)

    YanıtlaSil
  2. Özgehan, sen ne aldın da ben sana düşük kaldım?

    YanıtlaSil
  3. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  4. niye siliyon bakim yazdığın şeyi? verilen mal geri alınmaz heee :)))

    YanıtlaSil