18 Ocak 2012 Çarşamba

MUŞAMBA 18.01.2012


Oh! Nihayet finallerim bitiyor. Bugün bir tane sınava giriyorum, yarın da bir sunum yapıp 4 haftalığına derslere elveda diyeceğim. İnsan kaç yaşında olursa olsun, öğrenci psikolojisine girdi mi, zeka seviyesi de ilkokula başladığı güne dönüyor resmen. Sınavlarda ter basıyor, ödevi yapmayınca korkudan altına ediyorsun, derse gidemezsen arkadaşlara sorup soruşturuyor, notlarını fotokopi çektiriyorsun. Sınavda uç, silgi vs alışverişi oluyor. Hatta, bazı hocalar bile hâlâ ilkokul tekniğiyle ders anlatıp sınav yapabiliyor. Şaşıyorsun.

Ben aslında inek bir öğrenci değilim ama şu yüksek lisansı 3 ortalama ile bitirme meselesi beni geriyor. O nedenle, bu dönem azıcık dişimi sıkıp iyi ortalama getireyim de, kalan dönemlerde sermayeden yerim, diye düşündüm. Lisansta da öyle yapmıştım. Sonra, herkes 3-3,50 arası ortalamayla mezun olurken ben 2,76 ile okul bitirdim. Ama o herkesçikler 5 ders alırken ben 7 ders alıyordum.

Lise, lisans, yüksek lisans… demek ki eğitimin özü ‘lis’miş



Lisedeyken de inek sayılmazdım, ama derslerden iyi not alacak kadar çalışırdım. 100 alamadım diye hayata küsmezdim bazı arkadaşlar gibi. Fakat, hayatın bana küstüğünü düşündüğüm zamanlar oldu her ergen gibi. Ergenlik de zor zanaat be. Keşke her ergen, Gülben Ergen gibi olsa, ama olmuyor işte. Bir de insanı zorla korolara, okul etkinliklerine 19 Mayıs çalışmalarına falan gönderirler. Bizim için eziyetti o zamanlar bu tür çalışmalara katılmak. Lakin, bilseydik ki birileri Cumhuriyet Kupası’ndaki son maçın rövanşını almak için elimizdeki tüm değerleri değersizleştirecek, durur muyduk yerimizde? Gönüllü gider, karda soğukta çalışırdık.

10 Kasım’ın sıradan bir gün olacağını, 29 Ekim törenlerinin iptal edileceğini, 19 Mayıs’ın artık stadlarda kutlanmayacağını bilseydik, ergen tribi yapıp burun kıvırmazdık hiç. Şimdi resmen, gülünecek halimize ağlıyoruz yani.

Gerekçesi soğuktan etkilenmek olan 19 Mayıs törenlerinin iptali, yalnız ve yalnız Ankara için geçerli değil. Türkiye’nin en soğuk yerlerinden birinde öğrenciler soğukta çalışsın, ama Adana’da ve İzmir’de donmasın mı? Yani, “Adana ve İzmir gibi sıcak memleketlerde devam etsin, fakat soğuk yerlerde tören yapılmasın” dense biraz daha mantıklı gelirdi de, bu karar, “Yakında 10 Kasım törenleri de sıcak çarpmalarını önlemek için iptal edilir” dedirtiyor insana.

İhale bana kaldı sevgili Asterix


Bu arada, İstanbul’a yapılacak 3. köprünün ihalesi vatandaşa kaldı. Ödediğiniz her kuruş vergi, yol, su elektrik, köprü olarak size dönecek. Siz de yol yakınken dönün bu sevdadan, işinize yakın yerde oturun ya da evinize yakın yerde iş arayın. İstanbul’a değil üç (3), beş (5) köprü de yapsan, bu sevda bitmez. Trafik sevdası, araba sevdası… İki damla yağmur yağınca hayatı felç olan bu şehirde, kar yağışıyla deprem aynı etkiyi yapıyor. Ne sevdaymış arkadaş! Sevdan bir ateş oldu bende, diyorum ve sözü Walk off the Earth’e bırakıyorum.

Artık sadece bir tanıdıksın benim için (hatta ölüsün, Allah rahmet eylesin)

Walk off the Earth diye bir grup keşfettim. Çok nefis cover yapıyorlar (bu ‘cover’a da Türkçe bir karşılık bulmak lazım aga, kavır ne la?). Birkaç şarkılarını dinledim, hepsi gerçekten inanılmaz kaliteli, ancak en çok ‘Somebody that I used to know’u sevdim. Gotye’nin şarkısını Gotye’den daha iyi söylemişler. Tek bir gitar, her şeyi çözmüş valla. Üstelik Gotye gibi kötü bir isimle değil, Walk off the Earth gibi dandik bir isimle… Dinleyin siz de beğenin. Ben Ferdi Özbeğendim.


Bugün sınav var diye canım da çok fazla yazmak istemiyor aslında. Öte yandan, yazacak çok şey var. İnanın çok şey yazmak, çok şey söylemek ister canım. Çok sinirlendiğim, hınçlandığım birden fazla insan var şu ara. Kimine olan hıncım bir süre sonra sönecek, kimine hiç geçmeyecek, biliyorum. Bir başlasam susmam, saatlerce anlatırım da içime atıyorum bu ara. Hay allah, içimizi dökelim diye blog yaptık ama kendimizi blokladıktan sonra neye yaradı? Birileri incinmesin ya da birileri durumdan vazife çıkarmasın, üstüne alınmasın diye yazamadığım şeyler var. Hıncım var ama bir yandan da o insanları incitmek istemiyorum bi bakıma. Bu nasıl bir paradoks yalebbim? İnternet böyle bişey işte. Yayınladıktan sonra ok yaydan çıkmış oluyor, bazı şeyleri geri alamıyorsun. Ben de o yüzden hiç yayınlamıyorum. Peki, yazıyor muyum? Onu da yapmıyorum.

İnternet çıktı mertlik bozuldu be baba! Eskiden günlüğümüze yazardık, kimse okumasın diye. Şimdi ise “Kimse görmeyecekse neden uğraşayım ki?” diyoruz. Yalan dünya, sen nelere kadirsin? Rabia Kadir.

Yurovijın *** end dı tvelf poyints goğz tuuuuuu


Dingiltere yurovijına Adele ile katılacakmış. Anlayacağınız, İngiltere adelelerini gösterecek bize. Triseps, biseps... Soğşıl medya da kafayı takmış, yok biz bir soytarıyla çıkacakmışız sahneye de İngiltere işi biliyormuş, falan filan. E soytarıyla katılalım işte, ne var? Zaten yurovijın son yıllarda ‘en iyi kim soytarıcak yarışması’ olmadı mı? Yeter ki Can Bonomo adlı kemçik ağızlı arkadaşımız soytarılığın hakkını versin, ciddileşmesin gittiği yerde. Yüzümüzü kara çıkarmasın. Can, Bonomo’dan geliyor artık.


End dı goldın glob goğz tuuuuuu

Ha, bir de Twitter Meltem Cumbul’u konuştu 3 gün. Altın Küre ödüllerinde çıkmış, en iyi yabancı film anonsunu yapmış. Yok kıyafeti kötüymüş de, orada ne işi varmış da, Amerikan medyası kim bu kadın, diye sormuş.

Haklısınız. Kesinlikle katılıyorum. Hollywood’dan olmadığı o kadar belli ki Cumbul’un… “Ben bu dünyaya ait değilim!” diye bağırıyordu kıyafeti ve tarzı. Orada olmayı çok istiyor olabilir, ancak ne yazık ki, saçı ve tipi çok kapıcı kılıklıydı, kıyafeti deseniz, evdeki temzilikçiye giydirmem. Çok ağır oldu ama, onlarca Hollywood yıldızı arasında, düştüğü durum aynen buydu. Yani, ‘Hollywood yıldızı’ gibi diye bir tabir var. Bir insanın ne kadar bakımlı, şık ve hoş olduğunu anlatmak için… Boşuna da değil hani. Madem sahneye çıkma fırsatını yakaladın, hakkını da vereceksin. Yok, helal olsun, oraya çıkıp sunum yapmak onun için büyük başarı olsa gerek, lafımız yok ama, Amerikan gazetelerinin diline düşmek de hoş bi’şey değil. Gerçekten de hepsi, ‘kim lan bu’ diye birbirine sormuş. İnanın, valla biz de son dakikaya kadar Meltem Cumbul’un sunuculuk yapacağını bilmiyorduk. Bize de süprik oldu.


E bu haftalık da bu kadar dostlar, yazasım yok dediğim halde gene de iyi yazdım valla. Bir de süper yazıyom ki görseniz, yalan yanlış. Sonradan 20 kere düzeltiyorum. Ehehehe: ) Bana sınavlarımda başarılar, size de kar sonrası felç olmuş hayatlarınızda sorunsuz günlük yaşamlar diliyorum.

Elinizden öperim.
NOT: Ben sizi salonda değil, balkonda seviyorum.

1 yorum: