29 Kasım 2011 Salı

ÇARŞAMBA MUŞAMBA 30.11.11



Bu hafta gündem epey yoğun. Gerçi, Türkiye’de gün geçmiyor ki gündem de değişmesin ama, gün geçmiyor diye diye yılları devirdik, kimse farkında değil. Yine de bu haftanın gündemi kalabalık ve yer yer neşeli. Zira, AB başmüzakerecimiz Egemen Bağış, Leonardo da Vinci’yi saygıyla andığı esprisiyle tüm Türkiye’nin sempatisini kazandı.

Ben kamyon sürdüm, Leonardo da Vinci (gülüşmeler…)


Aslında Leonardo da Vinci günümüzde yaşasaydı, bu, espri değil gerçek olabilirdi. Zira, kendisi ressam, mimar ve inşaat mühendisiydi. Yaşadığı dönemde bu üç mesleği ayıracak keskin sınırlar olmadığından elinden iş gelen, hepsini yapıyordu. Bir inşaat mühendisi olan da Vinci de büyük ihtimalle şantiyede vinci kullanır, resmi de hobi olarak yapardı. Ressamlık Türkiye’de meslek sayılmadığından (adamı da Türkiye’de çalıştırdım ya, helal bana!) ve ressamlar aç kaldığından, da Vinci mühendis maaşıyla nispeten daha rahat eder, mesleğinde ilerleyince de şantiyeden ofis işine geçerdi. Hatta, belki büyük şirketlerin yurt dışındaki iştiraklerinde görev alırdı. Fakat, da Vinci’den ziyade burada kritik olan, Egemen Bağış’ın yapmış olduğu bu soğuk espriyle ortam sıcaklığını mutlak sıfıra yaklaştırması ve anaokulundan beri bunları (utancından) ağzına alamayan yurdum insanının, içindeki tüm soğuk esprileri kusmasıydı. Arkadaş, milletin de içinde varmış. Bahane oldu da döküldüler eteklerindeki taşları. Çünkü, bu şakalar o kadar iğrenç ki ortalama bir ortamda bile yapılsa, insanı toplumdan dışlatır, karizmeyi çizertir. Peki, Egemen Bağış yapınca iyi mi oldu? Olmadı. Avrupa Birliği süreci artık daha çetrefilli. Çünkü, AB Parlamentosu'ndaki aşırı sağcı bir milletvekili, Bağış’ı şakacı bulunca, kendince komik bulduğu bir şey yaptı. Adamcağızın gözüne, çizerini mahkemelere düşüren bir karikatür göstermeye kalkınca skandalımsı bir kriz oldu. Adam adeta “Sen o kadar kötü espri yapabiliyorsun da, senin memleketinde şaka yapılınca karikatürler neden davalık oluyor?” diyordu. Neyse, Bağış akıllı davranmış da soğukkanlılığını kaybetmemiş. Provokatör milletvekili de rezil olduğuyla kalmış. Ege-man ve kainatın hakimleri, bendeniz Titrex.

Anketörler ve pazarlamacılar giremez

Ama biz gireriz. Ben hem anketörüm hem pazarlamacıyım farz edin ki. Giremez miyim? Girerim. Girdim bilene. Acımam, girerim şerefsizim! Efenim, blogumuzun sol üst köşesinde yer alan anketimiz bugün sona eriyor. Bir zahmet, bitmeden şu ‘internette filtre’ konusunu oylayalım beyler! Büyük çoğunluğunuz filtreye karşı, anket bunu ortaya koyuyor. Ramazan’da fitresini ödemiş bir kesimin olduğunu bilmek de beni duygulandırdı. Başınızın gözünüzün sadakası olsun. Yarın yeni anket devreye girecek. Yeni anket ne olsun diye onu da mı oylasam acaba?

*** (asteriks)


Kasım bitmeye yüz tutunca, yeni yıl/yılbaşı moduna girdik. Yapmayın agalar! Sona yaklaşırken neden dörtnala koşarsınız yılbaşlarına? Sonuçta her geçen gün, ölüme daha çok yaklaşıyoruz. Ortalığı sarmış yılbaşı süsleri, ışıkları, Noel ruhu. Yılbaşı biletleri de piyasaya çıktı. Büyük ikramiye 40 melyon. Valla kusura kalmayın, bu sene bana çıkacak. Zırnık koklatmam! Çok borcum var. Kendime harcayacağım. Yıllardır yapmak isteyip de yapamadığım ne varsa yapacağım. Gazeteciler de “40 milyonla ne yapılır, şu kadar ev alınır, şu kadar araba alınır” muhabbetine girmesin hiç. Neden hep maddiyata yönelik şeyler sunarlar? Neden “şu kadar çocuk okutulur, şu kadar fakir ailenin karnı doyurulur, şöyle iş kurulup da şu kadar insana istihdam sağlanır veya bilmem ne kadar ağaç dikilir” demezler? Ya da biri sorsun bakalım, 40 milyonla Aycan Türk ne yapar? Bir kere, borçlarını öder. Sonracıma, önümüz kış. Bütün kayak merkezlerinde, en sevdiği yakınlarıyla birer hafta kayak tatili yapar. O arada okula da gider. Kar eriyene kadar kayar da kayar, snowboardu söker atar. Hatta, yarışmalara katılacak kıvama gelir. Sonracıma, kış bitiminde kendine bir ev alır, dünyayı gezer. Seneye ilk dönem Erasmus’la yurt dışına gider, gelince de kendine iş kurar. Çalışır, ıkınır, sıkınır, parasına para katar.

Asteriks  oburiks  obeliks

Sibel Can son 9 yılda 177 kilo vermiş. Arkadaş, ne yedin de o kadar kilo alıp verdin? Hayır, ben son 9 yılda Sibel Can’ın kilo alıp verme dışında bir haberle gündeme geldiğini de hatırlamıyorum ki. İnsan neden sadece kilolarıyla PR yapar? İyi bişey mi? Sesin güzel, tipin güzel; ver kurtul. Dikkat et, alma bir daha. Bir de spor yap. Spor yaşamın direği. Vallaha! Ben de baharda sporu bıraktım beri, önlenemez şekilde kilo alıyorum. Kilolarım direnişe geçti, gitmemekte ısrar ediyorlar. Defolun lan!

Asterix  hopdediks  aztex

Kilo olayım yetmiyor, bir de ileri derecede miyop-astigmatım ben. Sol göz 9,25, sağ göz 7,50 olmuş. Resmen körüm yani. Gözlük ya da lens olmadan göremediğim gibi, duyamıyorum da. Hani insan burnu tıkalıyken tat da alamaz ya, onun hesaaabı. Ha, o da yetmiyor, bir de asimetrik paralel proplemim var. Fücudumu diklemesine ikiye böl (sihirbazlar yapabilir aslında) sağ başka, sol başka insan. Sağ ayağım daha büyük, sol omzum daha yüksek, sağ kaşım daha kısa, sol yanağım daha köşeli, sağ bacağım daha kalın vs. Aynada kendime bakarken kişilik bölünmesi yaşıyorum. Bu nasıl bişey ya rab! Bu asimetri en çok müzik dinlerken hayatımı olumsuz etkiliyor. Zira, sağ kulağım c, sol kulağım C büyüklüğünde ve kulaklık takınca soldaki düşüyor. Yolda yürürken kulakta durmuyor. Çıldıracam!!! En sonunda gidip DJ boy hayvan gibi kulaklık takıcam, o olucak!

Hazderiks  huzderiks  yallah


Bu ara acı bibere taktım. Anamın memleketten (Bodrum) gönderdiği acı biberler şahane! Mor biberleri dalından koparıp kurutmuş, kıpkırmızı olmuş, bir güzel tadı var, aklınız durur. Bazı restoranlarda eroin diye isteyin, yoğurdun içinde getiriyorlar. Ama onlar koca koca. Benimkiler minicik. Ayrıca, ben yoğurtlayıp horoin yapmıyorum. Ekmek arası yiyorum. Oh mis! Yedikten sonra uzun hava çekiyorum, ta Van’dan duyuluyo. Şaka şaka! Metabolizma tavan yapıyor, terlemeye başlıyorum, kış günü cayırdıyorum resmen. İçten ısıtmalı bir sistem oluyorum. Dışarısı karmış, buzmuş, ayazmış, vız geliyor, tırıs gidiyor. Dağa kayağa gidince götürücem. Artık Jagermeister out, horoin in. Fakat, annamadığım bişi var. Bizim biberin benzeri olan jalapeño biberini Meksikalılar yiyor. Hadi, sıcakta yemelerine bir lafım yok, mikrobunu öldürür, iyidir de, arkadaş, ben o kadar biberi yiyince “Suuuu!” diye dağlara taşlara tırmanıyorum, sağa sola koşturuyorum, bu adamlar nasıl siesta yapıyor, belli değil. Bir de araştırdım, jalapeño (halapenyo), Halep’ten mi geliyor diye. Alakası yok. Anavatanı kapı gibi Meksika’ymış. İsim benzerliği.

Buraya bi başlık atamadım, siz bulun bi tane

Acı dedim de aklıma ne geldi, bakın. Geçenlerde kabaca bir hesap yaptım. Neden insanlar hayatlarında birisi varken mutlu, yokken mutsuz olduklarını düşünürler diye. Aslında, birisi varken de mutluluk yok. Ben buna aşk-mutluluk endeksi diyorum. Diyelim ki hayatınızda 1000 birim mutluluk var. Ama siz bununla yetinmiyorsunuz. Ne kadar birime ihtiyacınız olduğunu da bilmiyorsunuz. Bildiğiniz tek şey, bunun yeterli olmadığı. Sonra birden bire hayatınıza dingilin biri giriyor, 20 birimlik mutluluk getiriyor. Ancak, aşk bu ya, kıskançlık, üstüne düşmeler, kavgalar, anlaşmazlıklar, kaprisler vs derken 100 birimlik mutsuz oluyorsunuz. Ne oldu? 20-100=-80. Bu da size 80 birimlik acı olarak yansıyor ve genel mutluluk endeksiniz 920’ye düşüveriyor. Bence melekler ipe sapa gelmez şeyler için imza toplayacağına, aşk acısının yok olması için toplasın. Acı, sadece biberde olsun. Şimdi, değer mi 20 birimlik mutlu olucam diye onca acıyı çekmeye? Aşk acıdır, aşk acıtır. Gerisi fasa fiso. Fiskobirlik.

Asterikis  miçotakis  histerix

Şimdi bu yazıyı sağda solda paylaşınca ‘like’ verecek bir kısmınız (e bu kadar duygusal baskı yaptım, verin zaten). Ama sorarım, ‘like’ size yetiyor mu? Ben Facebook’tan rica ederim, ‘like’ın yanına başka butonlar da eklesin. Mesela ‘gıcık ol’, ‘alkışla’, ‘ipleme’, ‘alnından öp’, ‘tüh’, ‘vah’, ‘hadi ya’, vs. İhtiyaç var.


Bu haftalık da bu kadar sevgili çocuklar. Annem, Öyle Bir Geçer Zaman Ki izliyor ve gıcık oluyor; tansiyonu, kolesterolü tavan yapıyor. “Bu kadar kötülük şeytanın aklına gelmez. Senaristler nerden buluyorlar bu kadar kötülüğü?” dedi. “Bence, içlerinde kalan ne kadar hınç varsa diziyle çıkarıyorlar.” dedi. Olur mu, olur.

Dizinizin bu sezon final yapmaması dileğiyle…

4 yorum:

  1. müthiş eğlendim.. süperdi...

    obeliksss

    YanıtlaSil
  2. bence melekler gereksi işler için imza toplayacağına, aşk acısını dinmesi için toplasınlar. acı sadece biberde olsun:)

    YanıtlaSil
  3. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  4. Mr. Bean gördükçe gülüyorum..
    Açılışa gidelim hep berabers..

    http://omactivities.blogspot.com/2011/12/yeni-bir-restaurant-aclyoooor-tarih10.html

    ok?

    YanıtlaSil