22 Kasım 2011 Salı

ÇARŞAMBA MUŞAMBA 23.11.11



Onaylıyor musunuz?


Türk insanının şu kendini onaylatma huyu yok mu, beni öldürüyor. Bilmiyorum, başka kültürlerde de var mı? Onaylatma kültürü mü, kıltüyü mü, karar veremedim. Birisi bir şey anlatır, “Ben de ona ‘beni eve bırak’ dedim. İyi demiş miyim?” veya “Abi elin karısı çalışıyor, benimki de çalışsın. Haksız mıyım?” yahut “Ne kadar da hain insanlar bunlar ama. Yanlışım varsa düzelt.” der. Bu huyumuz içimize öyle bir işlemiş ki, onay almadan iş yapabilme yeteneğimiz bilem yok. Çağrı merkezi aramalarınızı hatırlayın bir bakalım. İşleminizi yapmadan önce “Onaylıyor musunuz?” diye soruyorlar. Altına doldursan, ‘onaylıyorum’ demeden seni tuvalete götürmezler maazallah! Halbuki ben vermişim sana talimatı yapman için. Ve fakat öyle insanlar var ki… “Ben sana yap dedim, ama onayladım mı?” diyerek üste çıkabiliyorlar. Suç kendilerindeyse bile muhataplarına atabiliyorlar. Neyse ki artık görüşmeler kayıt altına alınıyor. Çağrı merkezi çalışanları rahat nefes alıyor. Onlar da insan ama, de mi?

Dijital ayrılıklar

İnternet, mobil vs. icat oldu, mertlik bozuldu. Eskiden insanlar sevgililerinden ayrılmak için yüz yüze görüşmeleri tercih ederlerdi. Siz de sizi terk edenin suratına bir tane tokat atıp hıncınızı alabilirdiniz. Ya da aldatıldığınızı öğrendiğinizde, sevgilinizin yüzüne tükürebilirdiniz. Şimdi öyle değil. Bir SMS’tir, e-postadır gidiyor. Telefon bile değil. “Telefon edersem ayrılmayı istemez, bana yalvarır, onunla mı uğraşıcam?” diyerek maille ayrılan var. Üşenip SMS ile “Ben artık devam edemiycem” diyen de... Ha, bir de onu bile yapamayan hayvanlar var. Taş devrinde yaşıyor sanki deyyus! İletişim sıfır! Ulan bari mağara duvarına iki çiziktir de ayrıldığımızı bilelim! Bir de evrimin dördüncü aşamasında kalmış, homo sapiens sapiens olamamış maymunsu organizmalar var ki, onlar da birinden ayrılıp ertesi gün Facebook’ta falan yeni sevgilileriyle fotoğraflarını boy boy afişe ederler. Onları da Allah tez günde evriltsin, ne diyim.

Her şeyin bir bedeli var.  Askerliğin de…

Bedelli askerlik çıktı, hayırlı olsun. 30 yaşından gün alanlar 30 bin lira ödeyerek askerlik sırasını savacak. Her bir yaş için 1000 lira gibi bişey... 21 gün zorunlu eğitim de yok. Üstelik, bedelin yarısını başvuru sırasında, kalan yarısını da başvurudan sonraki 6 ay içinde ödeyebiliyorsun. Bugüne kadar 125 bin kişi bedelli yapmış. Bu dönemden de 460 kişinin yararlanmasını bekliyorlarmış. Paralar da şehit ailelerine gidecekmiş. Bütün bunların ne esprisi mi var? Yok. Olayın kendisi yeterince espri konusu yapıldı zaten. Her şeyin bedelini ödetiyorlar işte. Ben de bi halt yedim, bedelini ağır ödüyorum, ne var?

Twitter’da Boğuş rüzgarı, kasırgası, hortumu…


Geçen hafta Twitter’a ve cümle sosyal mecraya şarkıcı Boğuş, afedersiniz (ağız alışkanlığı), Doğuş bombası düştü. Çırılçıplak vücudunu sadece münasip yerinin önünde tuttuğu saksıyla örten Doğuş kardeşimiz saksıyı çalıştırdı ve müthiş bir reklam yaparak bütün hafta kendinden söz ettirdi. Tabi bu olay, sahte Doğuşlar’ın doğuşuna da çanak tuttu. Çiçeği, saksıyı eline alan, fotoğraf çektirip internete yükledi, doğuşing diye bişey çıktı. Komik ama tixinç be baba! Hele ki Doğuş’u yukarıdan çekmemişler mi… Kafası kocaman bacakları minicik çıkmamış mı? Fena oldum! Oran /orantı yok. Nedir bu yalebbim? Bari alttan çekeydiniz, heybetli dururdu yahu!

Twitter kuşu s*çtı


Hemen gittim piyango bileti aldım. Bişey çıkmadı. Çıksa burada mı olurum hem? Kafama sıkar giderim, deeermişim! Nasıl oldu, sorgulamaya gerek yok. Boğuşun çıplak resmini merak edenler siteyi kilitlemiş. Ulan, yemediniz içmediniz, her şeyi twitlemeye mi kalktınız nedir? 140 karakter yazmak için siteye giremedim şerefsizim! Bir su dökmek için saatlerce tuvalette sıra beklemek gibi... Ama, o kuşların umrunda mı ki? Almışlar koca balinayı uçuruyorlar, baksanıza… Hayat boş, eğlen coş. Bu slogan da kuşlara kapak olsun!

Monitöre böcek girmiş gördün mü amanını yandım

Bir arkadaş, Facebook’ta feryat ediyordu geçen gün. “Yardım edin a dostlar! Bilgisayarın monitörüne nasıl olmuşsa böcek girmiş. Gezip duruyor. Daha da çıkmazsa basacam üstüne şeltoksu!” diyordu. “O değil, ölürse orada ölü piksel gibi bi karartı kalacak.” diyordu. Ben de merak ettim tabi. Böceğin ölmesi bir yana, şeltoks bir çözelti görevi yapıp ekranın pekmezini akıtırsa, diye telaşlandım. Halbuse, bana ne ki de mi? Arkadaşımın bilgisarayı. Böceğiyle börtüsüyle onun. Uğraşsın dursun.

Bebekle mücadele teknikleri


Bu velet nasıl bi şeyse artık, annesi babası onu beşiğe bağlayıp ç*küne de hortum takmaktan başka çare bulamamış. İlk başta bebeğin tarafını kolluyor insan. “Vay insafsızlar! Vay vicdansızlar! Bunu yapan insan olamaz!” diyesi geliyor da, bir de anne babaya sormak lazım. Kim bilir, neler etti onlara da bu hale geldi? Zaten halinden memnun gibi bakıyor. Bence istediği buymuş. Demek ki ne yapmıyormuşuz? Altımıza kaçırmıyormuşuz. Beşikte rahat duruyormuşuz. Zırt pırt ağlayıp kafa şişirmiyormuşuz. Anne babamızın da insan olduğunu, onları da bir ananın doğurduğunu unutmuyormuşuz! Şaka bi yana tabi de, böyle anne baba olacaksanız çocuk yapmayın daha iyi. Yazık lan.

Bu iş yerinde görev vardır

Her gün Atv-Sabah binasının önünden iki kere geçmekteyim. İş icabı… Orada üç yıldır bir yazı duruyor: Bu iş yerinde grev vardır. Bu nasıl grev, anlayan beri gelsin. Blekberi. Ne yayında bir aksama var, ne de haber veya yayın kalitesinde bir gerileme. Televizyon da gazete de yayınlarına tam gaz devam. Grev öyle mi olurmuş ki? Ben hiç grev görmedim, yapmadım ama bunda bir gariplik yok mu yani? Topluca işi bırakırsın, kapıda halay çekersin, hayal kurarsın. Sendika ile işveren oturur sohbet eder,küfürleşir, çay içer. Sonunda bir anlaşmaya varılır. Birkaç gün sonra bir orta yol bulunmuş olarak çalışanlar işine döner ve işler kaldığı yerden devam eder. Atv-Sabah’ta durum öyle değil. Orada grev değil, görev var. Kimsenin grev aşkıyla çalıştığını sanmıyorum şahsen.

Hayal kırpıklığı

Bu aralar yaşadığım hayal kırıklıklarının haddi hesabı yok. Aşk, iş, para, yemek, yol, sigorta… O kadar ki, kırık da oldu kırpık kırpık da. Kimi toz pembe ve pamuksu-pofuduk hayal şu an kırpık kırpık, tiftik tiftik vaziyette. Daha katı olanlarsa tuzla buz... İnsanın hayatında metrekereye 7 hayal kırıklığı düşer mi arkadaş? Çok yoğun yaa! Vallahi kaldıramıyom artık, belim ağrıyor. Gel sırtımı çiğne diyeceğim biri de yok ki. Akşama gideyim de sıcak suya yatayım barik.

3 yorum:

  1. Zıçabilme ihtimaline karşı önlem almamaları sevindirici. Doğuş yanlış açıdan çektirmiş fotoyu ergen kadar aklı yokken ergen kadar bi bebe çıkmış fotoğrafta. İyi yazmış mıyım?

    YanıtlaSil
  2. İyi demişsin Can. Onaylıyorum:)

    YanıtlaSil
  3. 7 çok önemlidir hayatımızda.. bu noktaya dikilemesine girdiğiniz için bir o kadar seviç içindeyim.. metrekareye 7.. e peki siz röportajı 7niz mi 7 mediniz mi? bakmadınız bile mi? unuttuysanız küserim bakıp bişi demediyseniz, soğan yanında gözümsün! ?
    bravo :)

    YanıtlaSil