27 Aralık 2010 Pazartesi

SOLUCANSIZ YAŞAM

Çok yaşlı olmamama rağmen ikide bir geçmişle ilgili yazı yazmaya veya geçmişle bugünü kıyaslamaya bayılıyorum. Bunun burcumdan kaynaklandığını düşünüyorum. Başak burcu insanı nostalji yapmayı pek sever. Bugün de kaç günlerdir aklıma gelip duran bir konu dürttü beni.

“Biz çocukken” diye başlayacağım ve “şimdiki çocuklar” diye bitireceğim. Benim çocukluğum çok değil, bundan 15-20 sene öncesinde kaldı ama bu kısacık süre zarfında medeniyet de, teknoloji de, hayat algımız da öylesine değişti ki, zamane çocukları artık bambaşka yaratıklar benim için. Biz geniş bahçeli apartmanların arasında, toprağın, dikenli tellerin içinde oyunlar oynardık. Şimdiki çocuklar sokakta oynamanın ne demek olduğunu bilmiyor. Hepsi bilgisayar canavarı olmuş.

Biz çamurdan yemekler yaptığımız oyunlar oynar ve toprakla haşır neşir oluşumuz esnasında solucanları yakından izleme fırsatı bulurduk. Onları evirir, çevirir, ikiye böler, iki parçanın da yaşamaya devam ettiğini bilirdik. Sonra da okuldaki fen derslerinde solucan konusu işlendiği zaman hepimiz parmak kaldırır ve konuyu birinci ağızdan anlatırdık. Ne yazık ki şimdiki zaman veletleri bırakın toprakla oynamayı, sokakta oyun oynamak neymiş, ondan bile habersiz. Çünkü öncelikle, büyük şehirlerde apartmanlar bitişik nizam olduğu için aralarında bahçe, dolayısıyla toprak yüzeyinin görülebileceği bir yer yok. Hele İstanbul’da toprakla temas edebileceğiniz tek yer parklar. (Bunun iyi tarafı, yağmur yağdığında ortalık çamur deryası olmuyor) İkincisi, artık çocuklar yapayalnızlar. Üç beş arkadaş bir araya gelip oyun oynayacaklarına “Aslıııı! Aşşaa gelsene!” diyeceklerine, okuldan gelir gelmez veya tatil günlerinde bilgisayarın başına çörekleniyorlar. Yemin ederim biz gece yattığımızda, “sabah olsa da sokağa çıksak” diye bekler, hava kararana kadar eve girmezdik  Tuvaletimizi bile tutardık.

Ayrıca bizim sokak oyunlarımızda illa ki apartmanların bahçelerinden birbirine geçmek diye bir kural vardı, kapıdan girmek için dolaşacağımıza, dikenli telleri aralayıp geçerdik yan bahçelere. Bu nedenledir ki, her yerimiz yara bere içinde olurdu. Buna bir de ağaçlara çıkıp meyve toplama eylemini katarsanız, vücudumuzda yaramazlığın bıraktığı izleri kolayca hesaplayabilirsiniz. Ama şimdiki çocuklar bundan da yoksun oldukları için vücutlarında ne bir çizik, ne bir yara var. Belki aileler evlatlarının çok sağlıklı olduğunu düşünüyorlardır ama bir çocuk ne kadar çok mikroba maruz kalırsa bağışıklığı da o kadar güçlü olur. Zaten günümüzde ev içinde meydana gelen kazalar, dışarıdakilerden fazlaymış. Yani çocuğun evde oturması hiç yaralanmayacağı anlamına gelmiyor. Yara dediğin şey iyileşiyor bir de. Oysa zamane veletlerinin hepsinin, gözü bilgisayar ve televizyon yüzünden bozuk (Benim yaşıtlarımın hiçbiri gözlük kullanmıyordu. Bir tek ben gözlük takardım, o yüzden hayatım boyunca “dört göz” lakabını yanımda taşıdım).

Şimdiki çocukların bana göre şanssız oldukları bir diğer mesele de, gözlerini bozan TV ve bilgisayarın ruhlarını da bozması. Tek kanalla “Susam Sokağı”yla büyümüş bir nesiliz biz. Düzeyli programlar izledik TRT1’de yıllarca. TRT haberleri ve sunucuları dinleyerek büyüdük, güzel Türkçemiz’i TV’den öğrendik. Şimdi anladınız değil mi zamane çocuklarının neden hızlı ve anlaşılmaz bir dil konuştuğunu. Onlar TRT ile büyümediler ki. (Ben hala diksiyonum bozulmasın diye TRT sunucularını izliyor, arada sırada TRT FM dinliyorum)

Özetle, benden neredeyse bir kuşak küçük olan şimdiki çocukları (1986’dan sonra doğanları da) şanssız buluyorum. Bana göre 80-86 arası doğanlar çok şanslı. Hele biz 81’liler, sınavlara iki kere girmenin dışında şansın doruğundayız bence. Hem ihtilalden yırttık, hem Türkiye’nin en hızlı geliştiği yıllarda çocukluğumuzu yaşadık, hem de teknoloji zihinlerimizi ele geçiremeden büyüdük. Ortalığın temiz olduğu zamanları da gördüğümüz için kirliliğin ne olduğunu biliyor ve o bilinçle yaşıyoruz. Daha seçiciyiz; bilgisayarı, hayatımıza kolaylık sağlayan bir alet olarak görüyoruz; cep telefonlarının ve dijital kameraların kıymetini biliyoruz. Solucanları da gördük. Şimdiki çocuklar solucanları yalnızca hayat bilgisi kitaplarından biliyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder