11 Ocak 2012 Çarşamba

MUŞAMBA 11.01.2012


Merhaba sevgili muşambacılar. Bugün, daha doğrusu iki gündür biraz rahatsızım. Ya ne diye ezilip büzülüyorum ki, bayağı bir hasta olmuşum üzerinize afiyet, tadım tuzum yok. O yüzden de yazımı geç teslim edebildim (Hehe, sanki ortalıkta bir yaz işleri müdürü varmış havası vereyim, havali olur!). Kusura kalmayın yani. Stay with me.



Birkaç gündür İstanbul’da kış, kıyamet, zemheri etkili olduğundan herkesçikler hasta tabi. Bunu da yazalım bir kenara. Ortada kaldı yahu. Geçen Perşembe sevgili bacım geldi ılıman memleketlerden. “Bu ne be, geldim gelesi yağmursuz beş saniye görmedim!” diye isyan etti. Hakkaten ha, son 6 gündür yağan yağmurun miktarı bir tufan kadar sanırım. Hepsi bir günde yağsaydı, Nuh’un gemisine atlayıp giderdik artık uzak diyarlara.

Ee, siz ne yaptınız? Siz anlatın bakalım. Hep ben anlatıyorum, rahatlıyorum. Hiç de sormuyorum var mı derdiniz, sıkıntınız. Final sınavlarınız mı geldi? Evet ya, aynı dert bende de var. Çok stresliyim. Lisans öğrencileri bu kadar gerilmiyordur ama. Benim ortalamayı belli bir seviyede tutma gibi bir derdim olduğu için acayip kasıyorum valla. Umarım hepimizin dönem sonu ortalaması iyi olur, karnemiz çiçek gibi olur. Sınıfı geçersem annem bana araba alacak(!)

Bir ödev yapalım dedik, kıltüyümüz arttı.

Pazarlama Yönetimi dersimin hocası, benim Bataleon marka anahtarlıklı bellek çubuğumu (eşantiyon) görünce beni asırlık snovbordcu sandı. Dönem sonu ödevi olarak da benden bir snovbord yarışması tasarlayıp onun pazarlama planını hazırlamamı istedi. Hayda! Atilla Mayda! İnanır mısınız, iki haftadır kan ter içinde kalıyorum ödevi kotarıcam diye. Neyse, bir şeyler çıktı ortaya ama, bazı temel bilgileri toparlamak için snovbordu yalayıp yutmuş arkadaşlardan yardım istedim. “Kızım, internet derya deniz, Google ne güne duruyor?” dediğinizi duyar gibiyim. Ben de o derya denizde bilgiye boğulmamak için yardım aldım zaten. Nokta atışı yapabileceğim kaynakları buldum.

E tabi bu araştırmayı yapınca da bir sürü şey öğrendik, kıltüyümüz, pardon, kültürümüz arttı. Tam da bu esnada bir arkadaşım, Facebook duvarıma bir video yapıştırmış. Meğersem snovbordun Amerika’da 70’lerde icat edilen benzerini, bizim Karadenizli amcalar Kaçkarlar’da 1946’dan beri kullanıyormuş ve yaklaşık 400 yıldır da benzer bir eğlenceleri varmış. Aşağıdaki videoyu oturun izleyin bana inanmıyorsanız. Ama sonuçta, bugün pistlerde kullanılan modern bordun babası Burton Amca (Tim Burton değil, o Johnny Depp’in babası) olarak biliniyor ve işin kaymağını o yiyor. Bu Laz amcalar bilselerdi ki dünyanın başka yerlerinde de insanlar benzer şeyler yapıyorlar, içlerinden ticari zihiniyete sahip birisi belki patentini neyim alırdı.


Başınıza kadınlar kadar taş düşsün


Bu fotoğraf komik mi sizce? Bence değil. 21. yüzyılda hala kadınları aşağılayarak eğlenen erkekler olduğunu bilmek garip. Kadınlar artık erkekleri ciddi anlamda tehdit edecek bir güce sahipken, artık erkekler de mayışlı kız arar, bazıları sırtını karısına dayamanın dayanılmaz hafifliğini yaşarken, bu sığ şakalara gülmek nasıl bir sens of hümordur? Aklınızı mı yediniz oğlum? Açın cüzdanınızdaki resminizi, kendinize gülün!

Bu, ‘kadınlar’ diyerek aşağıladığınız ve alay ettiğiniz mahluklar, sizin anneleriniz, bacılarınız, eşleriniz, kızlarınız ulan! Unutmayın ki, sizi de bir kadın dünyaya getirdi! Hem de “Doğurursam bu zıkkım ileride benim hemcinslerimle alay eder” diye düşünmeden! Ve ne meşakkatli bir iş bir insan dünyaya getirmek, hiç düşündünüz mü? İçinde bir hayat yeşeriyor, 9 ay o canı, kendi canı pahasına içinde taşıyor ve sonra onu bin bir güçlükle dünyaya getiriyor. Bunu yapmak için ya karnını ya da afedersin apış arasını kesiyorlar kadının. Sen hala bu üstün varlıkla yok, bir para çekecek alt tarafı, 24 adımda beceremedi, diye alay ediyorsun. Sen de o zaman çocuk doğur becerebiliyorsan, ben de seni göreyim! Doğuma sen katlanmak zorunda kalsaydın, acıdan ölürdün çıtkırıldım efendi! Nohut beyinli mahluk seni! Allah senin gibileri yaratırken içine çip koymayı unutmuş. Her üretimde bazı hatalar oluyor işte, naparsın?

Bir de böyle kadınlar var

Adını ilk kez ilgili haber içinde duyduğum, yazar olduğunu iddia eden Sema Maraşlı isimli bir hemcinsimiz, kadınlara, erkeğe teslimiyet telkin etmiş. Kadından otorite olmayacağını savunan Maraşlı, “Kadınlar, okuyan kız çocuklarını bile elinde mesleğin olsun, kendine güven, eşine muhtaç olma, diye yönlendiriyor. Bu bilinçle yetişen kızların ileride evlilikleri yürümüyor. Evliliklerin psikolojiden ziyade inançla yürütülmesi gerekir” dedi.


Sayın Maraşlı, Türkiye boşanma istatistiklerine bakıp, ‘çalışan kadınların olduğu çiftler arasında boşanmalar, ev hanımlarının olduğu boşanmalardan fazladır’ sonucunu mu bulmuş, kafadan mı atmış, bilemiyoruz. Ama, kanaat önderi pozisyonunda yer alan bir kadının bu sözleri sarf etmesi ne acı! Deminden beri bizleri aşağılayan erkeklere hadlerini bildirmeye çalışıyoruz Sayın Maraşlı, ama siz o nohut beyinleri  haklı çıkarıyorsunuz.

Bi kere, artık mayışsız kızla, kentli ve belli bir kariyeri olan erkekler evlenmek istemiyor, haberiniz olsun. Yok artık öyle “Ben bilmemne markasına genel müdür oldum, annem de köyden bana helal süt emmiş kız bulsun, karım çocuk doğrusun ben bakarım” diyen erkek. Kadınların kendi ayakları üzerinde durabildiğinde daha az sorun çıkaracağını erkekler de gördü. Bütün gün evde hapsolup, akşam bütün birikmiş enerjisini kocasından çıkaran dırdırcı ve cahil kadın istemiyorlar. Öğrensin, kendini geliştirsin, erkeğin hayatını da kolaylaştırsın istiyorlar. İki laf söyleyince küssün, ağlasın, evde kendilerini derbeder ve saç baş dağınık vaziyette karşılasın istemiyorlar. Hatta, “Karım arada bir şehir dışına iş gezisine gitsin de evde tek başıma kafamı dinlesem” diyorlar. Çalışan adamın halini ancak çalışan eşi anlar, diye düşünüyorlar. Şimdi oldu mu Sayın Maraşlı?

Bu dediklerimin olması için erkeğin illaki de çok üst düzey yönetici olması gerekmiyor. Bugün artık insan gibi yaşamak için eve en az iki maaş girmesi şart. Bırakın eşleri, çalışma yaşı gelmiş çocuklar bile eve ekmek getiriyor, getirmelidir de. Üstünlüğü erkeğe teslim edeyim, o en zekimiz, o uludur, o yücedir, o çalışsın, derseniz, işte erkeği o zaman ezersiniz; erkek de o eziklikle ailesine her türlü mutsuzluğu yaşatır, yuvalar asıl o zaman dağılır. Karısına şiddet uygulayan bir baba, hapiste erkek çocuklar, dayak yemekten insanlığını kaybetmiş bir anne ve evden kaçıp kötü yola düşen kız çocukların olduğu aileler mi toplumun yapı taşı?


Dipnot olarak İngiltere'den bir haber: Facebook is cited in 33 percent of divorces in the United Kingdom. This is for the year 2011: the statistic increased from 20 percent for the year 2009. Will it be over 50 percent by 2015?


Yani, İngiltere'de 2011 yılındaki boşanmaların üçte birinin sorumlusu Facebook! 

Madem yeri geldi, şu özlü sözü de edemeden geçemeyeceğim:
Erkeğin kalbine giden yol kıçından geçer. Kıçına tekmeyi bir koyarsın, hop, hemen kalbinde baş köşedesin!

Ve bu haftayı bitirirken, insanların ölüm döşeğinde itiraf ettikleri pişmanlıklar listesi TOP 5’i paylaşmak istiyorum.

1-      Keşke başkalarının benden olmamı beklediği kişi değil, istediğim kişi olsaydım.
2-      Keşke o kadar çok çalışmasaydım.
3-      Keşke hislerimi kolayca açıklayacak cesaretim olsaydı.
4-      Keşke arkadaşlarımla daha çok görüşseydim.
5-      Keşke daha mutlu olabilmeme izin verseydim.

Karl Marx veya Can Dündar dememiş bunu, hastalarının son anlarına tanık olan deneyimli bir hemşire paylaşmış. Bence ibretlik bir paylaşım.

1 yorum:

  1. snowboard belgeselini hangi marka hazırlamış ise bravo diyoruz.. :)
    ayrıca yaşasın feminist erkekler.

    YanıtlaSil