“Yozgat’ın Çekerek ilçesinde iki otomobilin çarpışması sonucu meydana gelen trafik kazasında çoğu çocuk 15 kişi yaralandı. Yaralılardan ikisinin durumu ağır...”
“Karaman’da üç tekerlekli motosikletin kanala yuvarlanması sonucu 8 kişi yaralandı. 3 kişinin sağlık durumu ciddiyetini koruyor...” (Nisan 2007 tarihli haberler)
Yazıma böyle 3. sayfa haberleriyle başladığım için üzgünüm ama sosyoloji okumuş biri olarak kazaların analizini yapmazsam ayıp olur takdir edersiniz ki!
Yıllardır ne zaman trafik kazası haberlerini okusam hep bir şey dikkatimi çeker: Şehirler arası yollardaki kazalara (yani meskun mahal dışındaki) nedense 7-8 kişi binilmiş araçlar karışır. Normalde bir araç en fazla 5 kişi alır ki o da şehirler arası seyahat için aşırı bir sayıdır, zira arka koltuktakiler rahatsız bir şekilde yolculuk etmek zorunda kalırlar. Yani kısaca, adam olan uzun yola 4 kişi çıkar! Bense ne zaman uzun yolda çoluk çocuk 7-8 kişi binilmiş bir Toros görsem aklıma bu 3. sayfa haberleri gelir ve “işte kaza böyle geliyorum der”, diyorum kendi kendime.
Düşünsenize, sürücü koltuğundasınız ve arabaya o kadar yolcu doldurduğunuz için koltuğunuz iyice sıkışmış; rahatsızsınız. İçeride sizden başka 7 kişi daha var ve yanınızdaki “Bacanak, sen de acemiymişsin ha! Vites değiştirirken ayağını debriyajdan çabuk çektin” derken, arka koltuktaki eşiniz “Ay İsmet yavaş sür! Arabada 4 tane çocuk” var diyecek. Ve tabi ki çocuklar da arkadan “Baba, şu önümüzdeki kamyonu geçelim” diye iddialaşacak veya “İsmet amca, bu ne işe yarıyoo?” diye sorup ta arka koltuktan kolunu konsola uzatıp ne işe yaradığını bilmediği nesneyi alacak ve sizi çileden çıkaracak. Siz de o esnada “Dur aman! Debriyaj, kamyon, hız, o ne işe yarıyo ulan!”, derken dikkatiniz dağılacak ve gözünüzü ya hastanede ya da, Allah korusun, öbür tarafta açacaksınız.
Gelelim şu motosiklete 8 kişi binilmesi olayına:
Hadi arabaya 8 kişi binilir. Dört noktadan geçen düzlem mi geniştir, yoksa üç noktadan mı? Elbette ki dört noktadan... Yani dört tekerli bir araç 8 kişiyi gösteri amaçlı da olsa taşır ancak yanına kasa eklenmiş bir motora 8 kişi binmenin espirisi nedir, onu anlamış değilim henüz. Yani amaç toplu intihar girişimi mi? Yoksa “Biz evellallah ekonomi yapar, kimseyi yolda bırakmayız! Hanım, sen ufak oğlanla kızı kucağına al, ben de babamı tepeme oturturum. Motoru da büyük oğlan kullansın” mantığı mı? Şahsen kazaya karışmış motorun sürücüsünden beni tatmin edecek bir cevap bekliyorum. (Kendisi ne durumda acaba şu an?)
Biliyorum, “Kazayla da dalga geçilir mi?” diye soruyorusnuz bana ve kızıyorsunuz. İstediğiniz kadar kızın. Bir batında yedi can verecek kadar ekonomi yapacağımıza arabaya 4 kişiden fazla binmeyelim ki hiç değilse şöförün dikkati dağılmasın; biz de güvenli ve konforlu bir seyahat yapalım. Ülkemizde insan hayatının kıymeti gerçekten yok. Motorlu taşıtlar oyuncak olarak görülüyor besbelli. “Yahu bacanak, biz sizin arabayla gelmeyelim, 8 kişi arabanın altı yere değer; hem benzini yer, yokuş yıkarı çekmez, hem de sığamayız o kadar adam. Rahat edemeyiz”, diyeceğimize “Doldur doldur! Benim araba canavar gibi. Alır 8 kişiyi. Olmadı, çocukları bagaja oturtur, çantaları tepeye bağlarız” dediğimiz için işte yollar böyle kan gölü. Her yıl ortalama 3500 kişi trafik kazalarında can veriyor. Resmen savaş! Amerika’nın Mart 2003’ten bu yana Irak’ta ölen asker sayısı kadar biz bir yılda kurban veriyoruz bu teröre.
Tedbirsizliğimize, umursamazlığımıza, “bizim başımıza gelmez” veya “kader buysa kaçılmaz” inancına o kadar alışmışız ki, yaşamlarımızı ölüme adamışız artık. Hiçbir şey umurumuzda değil. Devletin yaptığı yollara buluyoruz kabahati ya da karşıdan gelen sürücüye.
Böyle spesifik bir örnekle daldım konuya ama, 3. sayafalardaki kaza haberlerinden yaptığım gözlem, kazanın “geliyorum” dediğini ve sayısal bir hata yaptığımızı, Azrail’e davetiyeyi elden verdiğimizi gösteriyor. Üstelik bu, anlamsız terörün sadece bir nedeni. Yaptığımız hata o kadar fazla ki...
Kazasız günler...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder