Metal, insanoğlunun elinde alet edevat oldu, silah oldu, avlandı onunla önce; ağaçları kesip kendine mağara dışında sığınak yaptı, avladığı hayvanların postunu kesip üstüne giysi yaptı. Bu kadar işe yarayan bir materyal olunca, ticareti yapılmaya başlandı. Ticaret ilerleyince paraya dönüştü metal. Derken, insanın tedavisi için kullanılabileceği keşfedildi. Bu özellikleri sayesinde, teknolojik gelişimin başrol oyuncusu oldu metal. İnsan, bu oyuncuyu giderek daha da çok alanda kullanmaya başladı ve binalarını da metal alaşımından yapıp depreme karşı korudu kendini; bununla da yetinmeyip akıllı füzeler ve uzay mekikleri yaptı; uğruna savaşlar yaptığı başka metaller için. Ve en sonunda metal yüzünden yaptığı savaşlar insanın bedenini parçaladı ama parçalanan bedenler gene metalle tamamlandı.
Metal. Yani Latince metallum, Yunanca metallon. Kimi zaman insanoğlunun gözünü kamaştıran, kimi zaman gözünü çıkaran, uğruna savaşlar yapılan, en nihayetinde değişim aracına dönüşmüş ve ülkelerin zenginliğinin ölçüsü olan madde. Yüksek elektrik ve ısı iletkenliği, kendine özgü parlaklığı olan, şekillendirmeye yatkın, katyon oluşturma eğilimi yüksek, oksijenle birleşerek çoğunlukla bazik oksitler veren elementlerin genel adı daha bilimsel ifadeyle.
Doğadaki maddelerin içinde ametaller daha çok yer tutuyor olsa da periyodik tablodaki elementlerin çoğu metaldir. Bu da “homo alet kullananus” yani insan için bir avantajdır çünkü günlük hayatımızı kolaylaştıran gereçlerin en dayanıklıları metalden yapılanlardır. Cıva dışındaki metaller oda sıcaklığında katı halde bulunur ve eğilip bükülmeleri çok zordur. Bu nedenle dayanıklı tüketim malları, söz gelimi çamaşır bulaşık makineleri, buzdolapları metallerden üretilir. Bütün metaller parlaktır, ışığı yansıtırlar. Tarih boyunca insanların ilgisini çekmiştir bu parlaklık. Metal olmadığı halde parlak ve çok değerli olan maddeler de var elbet. Elmas, kobalt, opal gibi taşlar örneğin. Ama hiçbirini yüksek sıcaklıkta eritip şekillendiremezsiniz. Bir başka deyişle, elması para şekline sokamaz ve piyasada dolaştırmazsınız. Çünkü sadece metaller, tel, levha ve toz haline gelebilirler.
Metaller elektrik ve ısıyı iletir; sert ve yumuşak olabilir; sert olan metal yumuşak olanı çizer; esnektir; eğilip bükülebilir dedik. Yani söz dinler metal. Kontrolden çıkarsa felakete dönüşebilecek olan ateş, metalleri terbiye eder bizim için. Eritir, istediğimiz şekle girmelerini sağlar ve itaat ettirir onları bize.
Yalnız, zaafı vardır bu metallerin. Soy metaller dışındaki diğer metaller havada paslanır, yıpranır, işimize yaramaz hale gelir iyi korumazsak. Soy metallerse adlarından da anlaşıldığı gibi soyludurlar. Altın, gümüş, platin gibi madenlerdir bunlar. Değerleri, hem nadir bulunmalarından hem de pas tutmamalarından kaynaklanır. Bununla birlikte, metallerin hiçbiri birbirleriyle bileşik yapamazlar. Ancak, birbiri içinde ergitilerek karıştırılabilirler ve alaşım oluştururlar. Böylece doğadaki hallerinden daha sağlam maddeler elde edilebilir. Çelik, bunun en güzel örneğidir.
Metal moleküllerinin öz kütleleri büyük, ergime noktaları yüksektir. Örneğin, demir 1535°C'de ergir. Bu nedenle güvenlidirler bizim için. Bu nedenle ısıtmak ve ısınmak için kullandığımız cihazlar da metaldendir. Metaller, daima elektron vererek (+) yüklü olmak ister. Bu da onların iyi birer iletken olmalarını sağlar ki bu özellikleri sayesinde bizi doğanın en tehlikeli silahından, yıldırımlardan korurlar.
Metaller insanı korurken, onun işine yararken, bir yandan da tehlike arz eder insanoğlu için. Günlük yaşamımızda, yemek yapmak için kullandığımız kapların tamamının malzemesinde metal vardır. Eğer bu kaplar iyi bakılıp düzgün temizlenmezse, üzerlerini kaplayan koruyucu tabaka aşınır ve metal tabaka açığa çıkar; yemeklerle temas ettiğinde vücudumuzu zehirler. Öte yandan, bizi zehirleyen metallere bedenimizin ihtiyacı da vardır. Söz gelimi, insan vücudu demire gereksinim duyar ve demir eksikliği, yaşamsal tehlike doğuran hastalıklara neden olur.
Metaller, insanın hücrelerine kadar giriyor, onu yaşama bağlıyor. Peki ona, hücrelerin dışındayken yaşam sevinci vermiyor mu? Ya da başına bela olmuyor mu? Para, para, para; varlığı bir dert, yokluğu yara demiyor muyuz? Parayı neyden yapıyoruz peki? Metallerden. Altın, gümüş veya bakırdan yapılmış ve devletin özel damgası ile damgalanmış madenî ödeme vasıtasına "sikke" denir. Sikke, M.Ö. 7. Yüzyılda Anadolu'da Lidyalılar tarafından icat edilmiştir. Lidyalılar, ticarette çok ilerlemiş ve meta değişimini takasla sürdürmenin ticaretin daha da gelişmesini engellediğine inanmışlardı. Paranın icadından sonra ticarette daha da ilerledi Lidya Uygarlığı.
Lidyalılar’ın insanlığa yaptığı en büyük katkı olan para, günümüzde sikke diye anılmıyor elbet ve sadece madenlerden yapılmıyor. Artık madenilerin ağırlığının ceplerimizi delmesini engellemek için, metalden yapılan paralarla beraber kağıt paralar da kullanıyoruz. Peki paranın değerini belirleyen kağıt mı?
Başlangıçta, üzerinde temsil ettiği altın miktarı yazılı bulunan kâğıt paraya altın hükümlerini uygulamakta açıklık vardı. 20 yy.ın, ikinci yarısından itibaren kâğıt paranın altınla bağı koparılınca ve merkez bankalarında tonlarca altının bloke edilmesine gerek olmadığı, zira kâğıt paranın değerini devletin ekonomik gücünden aldığı esası kabul edilince, kâğıt para için belli bir karşılık, söz konusu olmaktan çıktı. Zaten günümüzde de en basit kişisel hesaplarda bile, bankanın kasasında size ait olan madeni ya da kağıt para miktarı değil sizin ne kadar zengin olduğunuzu gösteren; hesabınıza bakıldığında, bilgisayar ekranında yazan miktar.
Metaller ekonomiye hükmeden maddeler olsalar da, aynı zamanda insanoğlunun tarih serüveninde de en belirleyici faktörlerden biri olmuştur. Tarih öncesi çağlar dediğimiz devirler taş devri maden devri diye ikiye ayrılmıştır. Yani insanlar ayakta durmayı öğrenip elleri boşta kaldığında alet kullanmaya başlamış, alet olarak da ilk gördüğü şeyi, yerdeki taşı eline almıştır. Sonraları madenlerin keşfedilmesiyle, teknoloji ilk ilerlemesini kaydetmiştir ve sırasıyla bakır, tunç, demir devri yaşanmıştır. Yani insan, giderek daha dayanıklı madenleri keşfetmeye ve onlara şekil vermeye başlamıştır. Ardından da ticaretin gelişimiyle birlikte, onun en büyük gereksinimlerinden biri olan yazı icat edilmiş ve tarih çağlarına geçilmiştir. Yontma taş devrinde bulduğu ateşle madenlere şekil veren, cilalı taş devrinde evcilleştirdiği hayvanla işini kolaylaştıran insanın macerası, metalden yaptığı araç gereçle daha acımasız bir savaşa dönüşmüştür.
Binlerce yıldır kullandığımız metaller günümüzde de yaşamımızın en önemli parçaları olmaya devam ediyor. Teknolojiyi ortaya çıkaran şeyin metaller olduğunu söylemek herhalde yanlış olmaz. Teknoloji, sanayinin gelişmesinde en önemli değişkendir. Sanayi kurmak içinse metallere ihtiyaç vardır. En basit fabrikadan, kıtalararası füze ve haberleşme uydusu üreten sanayi tesislerinde bile metalden yapılmış cihazlar kullanıldığından, fabrika kuran fabrikalar modern dünyanın en stratejik üretim araçlarıdır.
Modern yaşantımız da, tarih öncesinden çok farklı değil bu anlamda. Metale muhtacız. O olmadan ne arabalarımız olurdu, ne depreme dayanıklı binalarımız, ne beyaz eşyalarımız ne yaşamımızı sürdürmek için yediğimiz yemekleri pişirdiğimiz tencerelerimiz ne de yaşam kaynağımız olan suların aktığı musluklarımız.
Öte yandan, metal olmasa ruhun gıdası sanat olur muydu bilinmez. Ancak, edebiyat, doğadaki maddelerden esin almıştır çoğu kez. İşte doğanın, insanoğluna armağan edip onun kölesi olmasına neden olan metal ve işte metalden ilham alan Murathan Mungan’ın kaleminden çıkan birkaç satır...
Pencerede kedi yalnızlığı
Metal bir ay fener
Böyle gecelerde yağmurun sesi
Kağıt hışırtısına benzer
Işık yıllarının karanlık hızında
Yedi askı daha asılı yıldızlara
Takıyorum kulaklıklarımı
Dalmaya ve uçmaya hazır
İki kişi olarak
Bölündüğüm yerde
Hard'n'heavy slowları
Yer değiştiriyor içimde bütün kişilikler
Tek başıma oynadığım Çin ruleti
Bir jeton, bir zıpkın
Aynı anda işliyor
Katil ile maktul arasındaki en kısa yol
Kalkış takımları infilak ediyor
Dans bittiğinde birimiz ölecek
Büyük plato bildiriyor koşulları:
Tek kişilik düello bir metal tango!
ya rab azcık metal ihsan eyle şu kuluna.. kafayı yemiş sanki.. metalmorfoz olmuyor artık beyni, belli oldu. konuya çarpım tablosundan başladıydık nereden çıkmış baksana.. sikke sikke kredi kartları çıktı manyeto alanlar bozuyor dediydiler doğruymuş.. üzülüyorum desem inanmazsın bilirim ama müşteri herdaim haklıdır de mi? demek ki yorum boyle bu sefer! akadakonari bokanzai natural slim.
YanıtlaSil