Merhabalar değerli muşambacılar. Bu yazıyla, Muşamba’nın 4. sayısını idrak ediyoruz. Vay be, nice 4’lere, 4x25=100. sayılara diyelim o halde. Lakin, geçen haftadan beri yalnızca bir hafta geçmesine rağmen, bana sanki daha uzun bir zaman geçmiş gibi geldi. Nedendir bilinmez, diyemeyeceğim, çünkü biliyorum. Geçen hafta epey yoğundum. Gennaration yaptım. Sizlere ‘gennarate’ ettim yani. Onun yoğunluğu, misafirim geldi, onu gezdir, sınava gir, okula git, ders çalış vs derken başım döndü. Başım da Dünya’nın tersi yönüne döndüğü için zaman bana daha yavaş geçmiş gibi geldi. Dünya’yla aynı yönde döneydi o zaman görürdünüz siz! Adımı Döndü mü yapsam ki?
Neyse işte, böyle çılgın bir temponun içindeyiz. Başbakanın programını geçtik valla. O da yazık, ameliyat oldu, yeşil sahalardan uzak kaldı, evinde diyneniyor. Kendisine geçmiş olsun diyelim. İyileşsin, kalksın ayağa da yoğun programına başlasın. Onun yokluğunda ben oradan oraya yetişicem diye teptilim şaştı.
İlüminati nedir bilin mi?
Şimcik, İlüminati diye bir örgüt, bir yeraltı yapılanmasından söz ediliyor. Ergenekon’un Avrupa uzantısı olduğu iddia ediliyor(!) Daha önce duyanınız olmuştur. Duymadıysanız yuh, çüş, pıs diyorum. Dan Brown’un Melekler ve Şeytanlar adlı eserinde sözü geçen yüksek bilimsel (!) örgüttür kendisi. Bunlar yıllar yıllar önce Haçlı ordusunun askerleriyken birtakım kutsal emanetleri korumakla görevlendirilmiş Tapınak Şövalyeleri olarak tayin edilmişlermiş vs. Sonra derken günün birinde öyle bir kutsal emanete ulaşıyorlar ki, aklınız durur. Onunla tüm dünyayı ele geçirme hırsı başlıyor bunlarda. Ve millete şantajlar yapıp kök söktürüyorlar. Buldukları da lami cimi değil ha, Papa'nın falan ses kaydını buluyorlar, Fransa Kralı’nın, Alman Kayzeri’nin falan… Efendim işte, Avusturya Macaristan veliahtı Ferdinand’ın Macar arşidükü Yanoş’la çekilen samimi görüntülerine falan ulaşınca, tüm dünyaya şantajla hükmetmeye kalkıyor ve büyük başlara meydan okuyorlar. Dünyanın gücünü elinde tutan merciler de bakıyorlar ki bunlarla başa çıkılmaz, Papa bir kısmını Malta’ya, Vahdettin’in yanına sürgüne gönderiyor, bir kısmını katlediyor. Kalan diğer kısım da saklanıyor canını kurtarmak için. Ve yeraltından eylemlerine devam ediyorlar. Tıpkı Saddam… Bu gizli örgütlenmelerinin adına da İlüminati diyorlar. İlüminati, aydınlanma, ışıklanma demek. Milleti aydınlatıp, dini dogmalardan kurtaracaklar güya. Adı oradan geliyor. Din safsatadır, tek gerçek bilim, liselim, kuzu kurdun, Oxford’un gibi yazılar yazdırıyorlar kamyonların arkasına. Derler ki, çok ünlü bilim adamları vs bunların adamıymış.
Haa, konuya nerden geldik? Şimdi efenim, bunların bir web sitesi var. Günlerdir 7 Aralık, yani bugüne geri sayıyormuş da millet yusufçuk olmuş. Ee? N’oldu geri sayım? Bitti. Sayaç sıfırladı. Havaya mı uçtuk? Bişey olduğu yok. Twitter’da dünya çapında yükselen konu başlığı (trending topic dersem canım topik çekiyor) olmuş. E tabi bunu gören de İlümanti’nin resmi web sayfasını açmaya çalışmış. Şimdi açılmıyor. Aşırı yüklenmeden site, sen git çök. Işıklarda çevirme var.
Bu olayın, tam da benim Michael Sikkofield rumuzlu yazarın blogunu keşfetmemle aynı güne denk gelmesi de ilgincime gitti. Geri gel. Adını Prisonbreak’teki yahuşuklu ve kel Michael Scofield’dan alan bu arkadaşın çok enterestik bir blogu var. Sırf bu konulara odaklanmış. Dünya düzeninin nasıl kurmaca, hayatın aslında ne kadar kandırmaca olduğunu anlatıyor. Belgeleriynen de ispatlıyor. Merak eden gitsin baksın. Michaelsikkofield.blogspot. Fakat, kendisi blogunu en son 5 Ekim’de güncellemiş, bu 7 Aralık mevzuyla ilgili bişey yok. Üzüntü ve muz gabığı.
Kızgın bir kuş donmuşmuştu, telefonuma konmuşmuştu
Şu Angry Birds nedir yaa? Gören duyan var mı? Dünyanın en çok indirilen aplikasyonu, lakin bir allahın kulunun da telefonunda görmedim hee! Kızgın Kuşlar diye Türkçesi de çıktı boynunu kopardıklarımının!! Allah aşkına, kızgın bir kuşun size caydırıcı gelen bir tarafı var mı? Caydirigubbak Emine. Eli belinde, somurtuk iki tane kuş. Vur kafasına öldür! O kadarcık canı var, bir de bana oradan kızıyor mızıyor böyle tripler falan. Metroya bunların bir akrabasının resmiyle reklam yerleştirmişler. Beni ne doktorlar, ne mühendisler, ne kasaplar istedi, hepsine de gittim diyor. Ee? Meğersem kendisi nakit parayı temsil ediyormuş. Kirli olduğundan, hijyenikliğini kaybettiğinden bahsediyor. Yuh! Resmen bekareti ima etmişler. Sizin reklamcılık anlayışınıza!.. Kadın koysalar hakaret olur diye tribal kuş koymuşlar!! Otur, sıfır! Kuş beyinli seni!
Asterik oberik hopdedik
Geçen hafta trajik, trajikomik bir olay yaşadık. Van depremi sonrası oluşan enkazları kaldıran bir vinç, enkaz altında kaldı. Yıkmaya çalıştığı bina çökünce vinç operatörü, beton yığınlarının altında kalıverdi. Böyle bişey başka bi ülkede yaşanıyor mudur? Nedir? Yaşanmıyordur be baba. Van’daki binaların enkazından depremzedeleri çıkarırken kurtarma ekiplerinin ağzı açık kalmıştı. Bu nasıl bina yapmak, unufak oluyor, dağılıyor beton, diyorlardı. Böyle bir sorumsuzluk, açgözlülük, cahillik olabilir mi? Kimler neden çalıyor malzemeden? Bu memleketin bilinçli müteahhitleri yok mu? Tüm müteahhitler hırsız mı kardeşim? Biriniz de sağlam bina yapın be! Konması gereken kadar demir koyun, deniz kumu karıştırmayın harca be! Nasılsa deprem olmaz, mı diyorsunuz? Amaan, boşver, o binada ben oturmiycam ki, mi diyorsunuz? Hiç mi aklınıza gelmez, bir felaket esnasında çok sevdiğiniz birilerinin o binanın içinde bulunma olasılığı? Ya da o esnada o binanın yanından geçme olasılığınız? Göğün 7 katı tepenize iner inşallah!
At, avrat, b*k kokusu
Pazar günü ailecek Büyükada’ya gittik. İstanbul demeye bin şahit isteyen ama bunun için ödüllendirilmesi gereken bir yer. Zaten o 1000 şahidi de bulmayalım n’olur, orası hep öyle kalsın. Gittik gezdik bi güzel. Hava da şahaneydi. Yürüdük, yüdürük, balık ekmek yedik, fotoğraf çektik, faytona bindik. Vapırda simit-çay yaptık. Hehe. Her şey iyi güzel de, şu adanın at ve at pisliği kokusu yok mu, tek kötü tarafı odur herhalde. Motor sesi olmadığından sessizlik insana iyi geliyor. Kulağınız dinleniyor. Fakat bu sefer de burnunuz yoruluyor. Ada sakinleri artık duymuyorlardır büyük ihtimalle kokuyu. Ama, gezmeye gidenler için zor bir durum. Burnuna eşarp bağlayıp içine de parfüm sıkıcan. Başka türlü çekilmiyor. Bir de temiz hava, yürüyüş ve sessizlik çarpıyor adamı. Dönüş yolculuğunda vapurda herkes sızdı. Benim de uykum vardı da rahatsız koltuklarda uyuyamadım.
Yalnız, bir teşekkürü borç bilirim. Kahve Dünyası’nda masa bulamadığımız için bizi masasına buyur eden, giderken de hesabımızı ödeyen beyefendi, bu yazıyı okuduysa kendisine teşekkür ettiğimizi bilsin. Ama şunu da bilsin: Garson kız, bizi beraberiz sanarak hesabı birlikte kesmiş. Sanırız ki siz de bu duruma itiraz etmediniz. Kesenize bereket.
UNICEF buzdolaplarına para sıkışma yılı
Bu yılı Birleşmiş Milletler, buzdolaplarının bozulma yılı ilan etmiş herhalde. Ay bitse de kurtulsak şu 2011! Zaten sevmem tek yılları. Çift yıllar bana daha iyi geliyor. Etrafımda o kadar çok kişi buzdolabının buzulduğundan bahsediyor ki… Benimki de bozuldu, merak etmeyin. 400 lira sıkışmış. Ben gene iyi yırtmışım, 600 lira sıkışan var. Gitmiş yenisini almış arkadaş. İyi etmiş. İstanbul’un buzdolaplarının bozulma sebebini anlayamadık valla. İlüminati’nin işi olduğunu düşünüyoruz. Başka ne sebebi olabilir? Bu bozulanlar yepyeni aletler bir de, 20 yıllık değil. En eskisi 5 yaşında. Yepyeni alet nasıl bozulabilir ki? Bence İlüminati, şehrin gerilimiyle falan oynayıp buzdolabı motorlarını bozdu. Küresel ısınmayı engelliyor. Çünkü, buzdolabı soğuturken dışarıya ozonu delen sıcak gaz salıyor (!). Daha akla yatkın açıklaması olan buyursun beri gelsin.
Osterik osterrayh ostriç
Bir arkadaşım var. Tişört ve takı tasarımı yapıyor. Biraz klasik tarzda yani, spor değil. Hanım hanımcık tişörtler ve takılar yapmış, bir mağazaya vermiş satılsın deyu. Ben de dedim ki, senle bir zıpır seri yapalım. Tişört üstlerine yazılar yazalım. Yazıları ben tasarliyim, tişörtleri sen. Oturdum, yazı düşündüm. Hep gavurca yazıyor tişörtlere değil mi? Halbuki Türkçe yazsa iyi olma mı? Utanıyonuz mu dilinizden? Allah sizi n’apmasın? Bildiği gibi yapsın. Bakın şimdi. Mesela bir kız tişörtü tasarladım. Gece kulübünde falan giyilecek bir model. Önünde “Bu gece seninle gelemem” yazıyor. Hehe, asılan olursa deyu. Arkasında ise “Ocakta yemeğim var”. Yani, ben klasik ev kızıyım, yemek vs yaparım. Beni evleneceksen al götür, yoksa senle işim olmaz. Ama artık bar dışında da adam bulunmuyor, diyor bir nevi. Bunun gibi bissürü tasarım var işte. Burada hepsini anlatamam. Tasarlayınca görürsünüz tişörtleri. Serinin adı da WTF. Ne anlama geldiğini tahmin edersiniz artıkın.
Ve bu haftalık da muşambayı burada örtüyoruz. Bir atasözüyle bitirmek istiyorum nedense: Hacı hacıyı Mekke’de, hoca hocayı tekkede, it iti dakkada bulur.
Hadi, kar bir an evvel yağsın da dağlara gidin, kayın.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder